Bu Blogda Ara

21 Haziran 2013 Cuma

Gezi'nin duruşu, siyaset yapmak ve Mahçupyan üzerine

Etyen Mahçupyan'ın; hükümeti yasa dışı yollarla yıpratmak için batı çıkışlı ekonomik yardımları, manipülasyonları ve sahte haberleri filan anlattığı bu yazısı (http://www.todayszaman.com/columnist-318791-the-first-and-final-photos-of-gezi.html) şimdiye kadarki en kötü yazısı. Zaman'daki 4 yazısında sadece durum tespiti yapıp "bu fırsat kaçmasın" derken, bugün bu fırsatın kısa süreli de olsa kaçtığından emin. Hatta bu olanlardan yine AKP'nin yararlanacağını ve onun bu durumları laiklerden daha fazla anlayacağını iddia ediyor.

Buradaki sorun Mahçupyan'ın bu olanları laiklerin demokratlaşmasına yormaması. Gezi Parkı dönüşüm geçirdiği için veya kendini CHP'den ayıracak demokratik bir ses istediğinden dolayı oluşmadı. Yani bu gençleri kesinlikle CHP temsil etmiyor, çünkü CHP eskimiş ve sadece eski laik-din, çağdaş-geleneksel eksenleri üzerinden siyaset yapan bir parti. Gezi gençliğinin kendilerini temsil edecek bir parti bulamamaları veya onları temsil etmesi gereken laik CHP'nin bu konuda başarısız olması, Gezi'cilerin "demokratik bir parti" istedikleri anlamına gelmiyor. Onların hoşgörülü ve herkesi içine almaya hazır duruşları Mahçupyan'a göre küresel bir hoşgörünün eseri sadece. Yani bu gençler yere çöp atmıyorlar, yüksek sesle müzik dinlemiyorlar, zor durumda kalmış birine yardım ediyorlar, gönüllü çalışıyorlar vb. ama bunlar onları 'bizatihi demokrat' yapmıyor. Çünkü demokrat olmak bir duruşu ima ediyor ve siyaset yapmayı gerektiriyor. Hayatınız boyunca vergilerini ödeyen, komşusuna yardım eden, hiç küfür etmeyen, çöplerini zamanında dışarı koyan biri olabilirsiniz; dilencilere para vermişliğiniz, köylere yardım göndermişliğiniz, kedi evlat edinmişliğiniz de vardır. Ama Roboski'de olanlara, türbanlı insanlara yapılan zulme, gayrimüslimlerin uğradıkları haksızlıklara vb. sesinizi çıkarmıyorsanız demokrat filan değilsinizdir.
 
O yüzden Mahçupyan bu gençlerin gerçekten biraz daha yeni bir CHP mi yoksa demokrat bir parti mi istediklerini sorguluyor. Örneğin onlar için laik kimlik mi önemli yoksa özgürlükler mi? Anketlerde insanların %93'ü özgürlüklerine karışıldığı için direndiklerini söylüyor. Peki, laik bir hükümet başta olsa ve aynısını dindarlara yapsa, Gezi gençliği dindarların yanında olur mu? Karşı durulan özgürlüklerin yasaklanması mı, "benim özgürlüğümün" yasaklanması mı? Bundan henüz emin değiliz. "28 Şubat'ta neredeydiniz" sorusunun nedeni, karşı tarafın samimiyetini sorgulamak. Yıldıray Oğur, Hilal Kaplan, Kurtuluş Tayiz, Markar Esayan gibi eski Taraf Gazetesi liberalleri, örneğin, bunu tırnak içinde sorgularmış gibi yapıp cevabını kendilerinin bildiklerinden emin oldukları için Gezi'yi hiç dinlemediler. "Sizin derdiniz sadece kendi özgürlüklerinizin peşinden koşmak" dediler. Buna bu kadar hızlı karar veremeyiz. Çünkü bu bir oluşum. Kimse bilmiyor. Mahçupyan'ın bu liberallerden farkı, bu soruyu diri tutması ve tarafsızca sormasıydı. Zaman geçtikçe ama kendisi tarafsızlığını yitiriyor ve gençliğin sadece iyi kalpli/ tatlı/ eli yüzü düzgün/ laik çocuklar olarak kalacağına inanıyor. 

Ben buna katılmıyorum. Örneğin neden gençlerin suyuna gitmiyoruz? Onların demokrat bir sağduyuya sahip olup olmadığına bakarken neden bu oluşumun dinamiklerini serbest bırakmıyoruz? Siyaset yapmasını bilmiyorlar, apolitikler, hepsi doğru; ama bu onların demokrat olmayacağı anlamına gelmez. Kendi kendini büyüten ve konuştukça, tartıştıkça öğrenen bir grup var karşımızda. Hiç öyle umutsuz vaka değiller. Mahçupyan'ın demokratlığın kalbi olduğuna inandığı "ikna" yöntemine çok açık bir grup bu. Saygılı, samimi, sevecen... Onlardan hızla demokratik bir hareket beklemek elbette boynumuzun borcu olmalı, ama onlara zaman vermek de öyle...

Maçka Parkı'ndaki foruma katıldığımda söz alan, konuşan ve yorumda bulunan gençlerde şunu gördüm: siyaset yapmanın s'sini bilmiyorlar. Karşılarında bir muhatap olduğunun/ olması gerektiğinin farkında değiller. Sadece kendileri var sanıyorlar ve sadece kendileri iyi şeyler yaptığında iyi şeylerin olacağını inanıyorlar. Örneğin çiçek dikmenin önemli olduğu konusunda herkes hemfikir. Oysa benim orada onlardan beklediğim hızla siyaset yapmaları. Tek dertleri kendilerini anlatmak, ama bunu yaparken muhatabının kim olduğunu bile bilmiyorlar. Onu sabit, yapısal, içi boş bir "özne" sanıyorlar. Örneğin "köylere mektup yazalım" diyorlar. Çünkü köylülerin kim olduklarını "biliyorlar". Kimsenin aklına bildiği bir muhataptan yola çıkmak gelmiyor. "%10 barajını düşürmek için yarın harekete geçelim" diyorlar, tüm dert buymuş gibi, siyaset denince akıllarına gele gele bu geliyor. Siyaset yapmak (hele böyle sizin kim olduğunuzun talep edildiği bir dönemde) hızla kendinin ne olduğunu deşifre etmen demektir. Biz dış dünyaya demokrat olduğumuzun mesajını nasıl veririz? Barajın düşmesini istemek? Çiçek ekmek? Şiddete hayır demek? Bunların hepsi normatif istekler. Bunların içinde siyaset yok. O yüzden ilk iş Roboski'nin sesini duymak olmalı. Evrensellik ve hümanizmden yola çıkıldığında siyasetin önü kapanır. Tam tersine siyaset, eğer tavır almak istiyorsak, kimliklere bastıra bastıra vurgu yapmaktan geçer. Direnişte vurulan Türk genç ile Roboski'de ölen bir Kürt'ün aynı anlamda "ölü" olmadığı kesindir. Bize (ülkenin Batı'sında yaşayan laik ve eğitimli kesime) sadece bu ikisinden birinin vefatını vurgulayabileceğimiz söylenseydi, Kürt'ün vefatını seçerdik. Kürt köyündeki bir genç de direnişte ölen gencin vefatını seçerdi. Çünkü muhatabımı belli ederek, onun yanında olduğumu, onun sesini, onun acısını duyduğumu belli etmeliyim. Beni anlaması, benim onun kardeşi olduğumu anlaması için yapmam gereken şey onun kalbine dokunmaktır. Çiçek ekip "şiddete hayır" diyerek onun kalbine dokunamam.

Farklı kimliklerden gençlerin aynı alanda gruplar halinde oturması da bir anlam ifade etmez bu yüzden. LGBT çadırı hep karşında durur 20 gün boyunca ama sen gidip onları anladığına dair bir şey yapmazsan, o çocuk senin tarafından muhatap alındığını hiçbir zaman anlamaz. Yan yana durmak liberalizmin öve öve bitirmediği bir şeydir, ama demokratlar iç içe dururlar. Mahçupyan bunların hiçbirini göremedi orada. Ben de göremedim. Örneğin bu fırsat değerlendirilip, bir türbanlıyla bir laik kızın el ele fotoğrafını bile çekemedik. Bir dindar ile bir ateistin sarıldığı bir görüntü veremedik dışarıya. Çoğu zaman "hepimiz insanız" mottosu, liberalizmin kimlikleri yok etmek için başvurduğu bir kaçış yöntemidir. Bir Kürt ile bir Türk'ü el ele görmek istediğimizi söylediğimizde modern bir hümanist bize "Türk ve Kürt yok, bizi ayrı gayrı yapmayın, biz insanız" deyip öteleyecektir. İşte bu "insanlık" hali, kişiliksizliğe, soyutlamaya ve birbirine dokunmaya açık bir engele dönüşür.

Maçka'da sadece bir genç çok iyi bir hamle yaptı: "biz kim olduğumuzu ve görüşümüzü anlatmak istiyorsak, ilk olarak dindarları muhatap almalıyız" dedi. "Kendimizi onlara anlatmanın en iyi yolu, onların dertlerini anladığımızı ve onların yanında olduğumuzu göstermek olmalı. Bu yüzden türban konusuyla ilgili, türbanı desteklediğimize dair bir şeyler yaparak yola çıkabiliriz." Ne kadar mantıklı değil mi? O tecavüze uğrayan zavallı kızın, Roboski'de ölen çocukların ailelerinin, Kürt barışının peşinden koşmalıyız. Hamile olduğu ailesine haber verilen o kızın dramını seslendirmeliyiz. Her kimlikten bir mağduriyet bulup (ülkemiz bu konuda çok bereketlidir) ona yüklenmeli, sadece basit bir "duyarlı vatandaş" değil, bir demokrat olduğumuzu da gösterebilmeliyiz.

Gezi gençliği bunu yapar mı bilmiyorum. Bana yapabiliriz gibi geliyor. Mahçupyan uzaktan bakıp burnuna gelen kokuları içine çekmekle meşgul. Laik kesimin yaptığı saçmalıkları ve bu gençlerin ailelerini yakından biliyor. Bu gençlere bir şans verdiğini ve bunun heba olmaması gerektiğini söyledi; ama onun modernizmden nefret eden beyni, bu gençlerden yukarıda anlattığım gibi siyasete dair bir işaret fişeği almazsa çoktan dönüp gitmeye dünden razı. Bense kendi kendini bulmaya çalışan ve yolunu arayan gençlerin zamana ihtiyaçları olduklarını düşünüyorum. Demokratlık, hiçbirimize gökten zembille düşerek gelmedi sonuçta (üstelik "demokrat" olup olmadığımız bile muammayken). 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder