Bu Blogda Ara

26 Mayıs 2013 Pazar

alkol yasağındaki kötü argümanlar...

İsmet Berkan kafa yormayı seven, düşünen, taşınan, gayet zeki bir adam. Fakat çoğu zaman belli başlı yasaklamaları savunmaya karşı sunduğu argümanlar pek de sağlam temeller üzerine oturmuyor. Bunun en büyük nedeni Berkan’ın yola çıktığı sabit noktanın “kendi gibi” olan bir soyut özneyi içermesi. Bu da tipik bir “olması gereken özgür insan” idealini yansıtan meşhur bir liberal yorum…

Örneğin, yıllar önceki bir türban yorumunu hatırlıyorum, hemen hemen şöyle bir şeydi: “türbanlı biri türban takarak aslında bana hakaret etmiş oluyor, benim nefsime söz geçiremeyip, ona yan gözle bakacağımı en başından kabul edip o şekilde yola çıkıyor. Yani bunu başından bir kural olarak kurup, sonra da bu kurala inanıyor.” Oysa Berkan kendisi için peşin hüküm veren bu görüşü ‘adaletsiz’ buluyor, çünkü bu peşin hükümlülüğün kendisini ‘yetişkin olmayan’, ‘sapık’ gibi sözcüklerle yaftalamasından rahatsız.

Bu görüşe, Berkan gibi hayata bu gözle ve bu dünya görüşüyle bakan, olgun kişiler hak verecektir. Oysa Berkan’ın bu yorumu, daha yapar yapmaz kendi kendini yapı sökümüne uğratıyor. Çünkü kendisinin sabit bir temel olarak ele aldığı o özne (yetişkin insan), ortaya çıkar çıkmaz hemen başka tür bir öznenin de var olduğunu kanıtlamış oluyor. Yani Berkan’ın yorumu “o türbanlı kadına yan gözle bakmayan” yetişkin erkekler için geçerliyse, öyle olmayan erkekler ne olacak? Belli ki yetişkin erkekler var olduğu gibi, hiç öyle olgun olmayan erkekler de mevcut. Demek ki Berkan’ın bu yorumu tam tersine türbanın varlığını olumlayan bir yorum. Hatta türbanın çıkış mantığını bile olumluyor ve “benim gibi olmayan erkekler olduğu müddetçe o halde türban da olmalıdır” demiş oluyor.

Aynı mantık hatasını bugün vesayetçilikten bahsettiği yazısında da yapıyor. Devletin halkını korumak için koyduğu yasağa karşı olmasının nedenini “ben çocuk değilim, ben yetişkinim” diye açıklıyor. “Çocuklar bir vesayetle korunabilir, kollanabilirler; ama aynı şey yetişkinler için geçerli değildir.” Bu mantık yine o sabit bir merkez olarak ele alınan soyut özneden kaynaklanıyor. Çünkü “bir yetişkin olarak kimsenin beni korumasına ihtiyacım yok” dendiği anda herkesin yetişkin olup olmadığı sorusu ortaya çıkar. Devlet, yasalar gereği yola herkesin yetişkin olduğunu varsayarak çıkabilir; ama herkesi yetişkin kabul etmek, her zaman yetişkinlerin yaptığı hataları yaptırıma uğratarak çözülmez. Örneğin Çin’de devlet birden fazla çocuk yapmasını yasaklamış değil mi? İsmet Berkan gibi son derece olgun ve aklı başında biri “ben salak mıyım, 1,5 milyar nüfusu olan bir ülkeye birden fazla çocuk peydahlayacağım! Bu yasa bana bir hakarettir” diyecektir. Bu mantık, yani herkesin yetişkin olduğu ve vesayete gerek duyulamayacağı mantığı, söylendiği anda çökmeye mahkûmdur; çünkü daha o anda bir sürü kişi göz göre göre üçüncü çocuklarını yapmak için yola koyulmuştur bile. Yani kişinin hakkının olması mantığı asla “yetişkinlik” argümanıyla savunulamaz.

“Ben içkimden sorumluyum, doğru düzgün içebiliyorum, benim başımda beni kontrol edecek kimseye gerek yok” dediğiniz anda “ya senin gibi olmayanlar ne olacak?” diye sorarlar adama. O zaman sırf onlar içip sıçıp, gürültü yapıp, oraya buraya kusuyorlarsa ne olacak? Bu aynı mantıktan, onların bir vesayete ihtiyaçları olduğu anlamına gelmez mi? Yetişkinlik argümanıyla gittiğiniz anda, devlet size “ben yetişkin olmayanların hal ve davranışlarından sorumluyum, sırf onlar yüzünden sizin de içki içmenizi yasaklamak zorundayım” derse hiçbir cevap veremezsiniz.

Bize kalsa içkiyi adam gibi içer, kimseyi rahatsız etmez, kadınlara sarkmaz, maça girerken yanımıza bıçak filan almayız. Ama biz almayız diye devletin herkesi bizim gibi addetmesi mümkün değildir. Devlet kamuya gelecek zararı en aza indirgemek için yasaklar koymak durumundadır. Maalesef bu nedenden dolayı kurunun yanında yaş da yanar. Hatta nerdeyse sadece yaş yanar ama kamu güvenliği böyle bir şeydir.

Beşiktaş’ta arkadaşım ile muhabbet ediyorduk bir barda. Dışarıdaydık ve ben sesli sesli bir şeyler anlatıyordum. Anlatıyormuşum yani. Tabii fark etmiyoruz ama manyak gibi de küfür ediyorum. Ediyormuşum. Yanımızdaki adam, ben belki bir yarım saat konuştuktan sonra “ama ayıp ya, bu kadar da küfür edilmez, bu kadar olmaz, çok rahatsız oldum” filan diye kızıp kalktı gitti. Şimdi aynı küfürleri o adam yanımızda etseydi biz hiç rahatsız olmazdık. Belli ki biz o adamdan daha “yetişkiniz”, en azından kafamız daha rahat. Bu anlamda insanların bizim ortamımızda istedikleri gibi takılmasında biz hiçbir sorun görmeyiz. İsteyen öpüşür, isteyen alkol tüketir, isteyen küfür dinler; hepsine saygı duyarız. Saygı bile duymayız, akan derenin nesine saygı duyalım? Bizim için doğal ve sıradan bir şeydir bu. Ama ya içimizden biri küfürden hoşlanmıyorsa? “Benim küfür etme hakkını elimden alamazsın” mı demeliyiz, yoksa “tamam pardon, dikkat edeceğim” mi demeliyiz?

Ben o adam bana kızınca adama hak verdim. Arkadaşımla konuşurken küfür ediyorum ve sen duyuyorsun, rahatsız oluyorsun. Bana ne? Dışarıda, kamusal alanda oturuyoruz ve herkes sesli konuşuyor. Sana küfür eden yok. Rahatsız oluyorsan senin sorunun değil mi? Ama ben benim kamusal ortamda, sırf birisi duyar da rahatsızlık hisseder diye her zaman ona göre davranmam gerektiğini savunuyorum. Teker teker herkese soramam küfürden rahatsız olan var mı diye, ama küfür etmeden konuşmayı başarabilirim. Kamu yararı için bunu yapmak zorundayım. Herkesten “yetişkin” olmayı beklemek sadece toplumu bir şablona indirgemek ve hayata oradan bakmak demektir. Dolayısıyla her bir yetişkinlik argümanı hemen yanında zıddını da barındırır. Devletin de eline “ben yetişkin olmayanlar için o yasağı koyuyorum” diyebileceği bir argüman geçer.

Türban takan kadına “çıkar o türbanı, seni yemem”; içkiyi yasaklayan birine de “o yasağa gerek yok, içince kimseye sarkmam, oraya buraya kusmam” demek en donanımı düşük eleştirilerden biridir. Belki en basiti tüm bunları bir kenara bırakıp “hak” kavramından girmektir. Ne kasıyorsun yani? İnsanların tartışmaya konulamaz hakları vardır ve o haklar insanların elinden alınamazlar. Türban takmak tam olarak böyle bir haktır, kişi her yerde her şekilde türban takabilmelidir. Aynı şey alkole uyarlandığında işler biraz değişiyor tabii. Çünkü alkolden koca dayaklarına, trafik kazalarına, etrafı rahatsız etmeye kadar bir sürü şeye varılabiliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder