Bu Blogda Ara

26 Mayıs 2013 Pazar

Fazıl Say ve liberalizm çıkmazı

Toplumun bir kesimi bir özgürlüğü kullanırken, bunu başkalarının aynı özgürlüğe sahip olmasının engellenmesi pahasına yapamaz. Bu, her özgürlük için geçerlidir. Başkalarının dinî, ideolojik, sosyal, ekonomik pozisyonlarını ve davranışlarını eleştirmeye can atanlar, aynı şeyin kendilerine de yapılmasına hazır olmaya mecburdur. Aksi takdirde, iki kesim arasındaki ilişki tahakküm- kölelik ilişkisine dönüşür. Ne yazık ki, böyle bir kavrayış toplumun çeşitli kesimlerinde mevcut. Etrafa şiddetli eleştiriler yöneltenlerin kimileri kendilerinin eleştiriye tabi tutulmasına tahammülsüz.
+
Say’ın münasebetsiz ifadelerini başka münasebetsiz birileri “Allahçı” yerine “Atatürkçü”kelimesini koyarak kullansaydı bugün ifade özgürlüğünden dem vuran Kemalist çevreler ne söyler, ne yapardı acaba?


*

Size çok güzel bir liberalizm örneği veriyorum. Bu yazı, Fazıl Say hakkında Atilla Yayla tarafından kaleme alınmış bir makalenin parçası. Yayla, Mahçupyan'la zamanında demokratlık/ liberalizm tartışmasını yapmış kişi. Kendisi tam bir liberal. Zaten kendini de öyle tanımlıyor. Yukarıda altını çizdiğim yer meselenin özü.

Şunu demeye çalışıyor: eğer siz başkalarının kutsalına saldırıyorsanız, o başkalarının da sizin kutsalınıza saldırmasına kızamazsınız. Kulağa çok hoş geliyor değil mi? Güzel bir mantık sanki.
Oysa şöyle soralım: Say'ın cümlesinde "nerede şerefsiz varsa hepsi Allahçı" yerine "hepsi Atatürkçü" desek, Kemalistler buna ne derdi... diye soruyoruz ya; peki ya Kemalistler "yoo, biz bir şey demeyiz, ne isterseler desinler" derse ne olacak? o zaman Say'ın yaptığı davranış meşru mu olacak? O zaman özgürlükler meselesi karşımızdaki kişinin ruhsal durumuna mı denk düşecek? Liberallerin bittiği nokta burası, çünkü Yayla bu soruyu sorarken Kemalistlerin delireceğini ve empati yapacağını varsayıyor. Haa, diyecekler, Allahçı yerine Atatürkçü dediğinizde biz bozuluyoruz, o zaman haklısınız. Fazıl Say haksızmış. Peki ya bozulmazlarsa?

Madem ölçüt bu, "sen dindarlara 'şerefsiz' dedin, ben de senin anana 'şerefsiz' desem ne yapardın, kızmaz mıydın?" Trey Parker cevap veriyor: "yoo, kızmazdım, istediğini diyebilirsin benim hakkımda, zerre alınmam."

Şimdi ne olacak? Trey Parker hiçbir şeyden alınmıyor diye, tüm dinlere, tüm kutsal kişilere, tüm değerlere saldırmaya hak mı kazandı? Bunun ölçütü bu mu? Bunun ölçütü empati mi?

Muhatabımıza diyoruz ki: ya tamam, adam altı üstü fikir söyledi, şaka yaptı, belki birilerini gıcıklığına kızdırmak istedi; ama birilerinin alınacağı, değer verdiği şeyler var; kutsallar var, şu var bu var; bunu bu kadar böyle ulu orta söyleyemezsin. Başkalarının ne düşüneceğini (ister istemez) hesaba katmak durumundasın.

Tipik bir liberal cevap örneği: Ben onun peygamberine bok atabiliyorsam, onun da benim Atatürk'üme bok atma hakkı var ama. O da o hakkı kullansın.
Görüyor musunuz? Özgürlükçülük dediğimiz şey ancak çareyi birbirine bok atmakta buluyor. Yahu adam neden öyle bir hakkım var ve senle eşitim diye sana bok atmak zorunda? Atmıyor işte! Terbiyeli bir adam. Niye zorla adama küfür ettiriyorsun kardeşim? Tam tersine sen neden bok atmaktan vazgeçmiyorsun? Aksi takdirde sırf özgürlüklerimiz var diye etraf birbirinin açığını kollayan, birbirinin anasını bacısını, tüm değerlerini işin içine katan bir ortama dönüşüyor. 

Hep verdiğim örnektir:

Arkadaşınız limondan hoşlanmıyor. Limon gördüğünde deliriyor. Tiki var. Ağlıyor. Kendi kendine suratına vurmaya başlıyor filan. Sen de gidiyorsun, gıcıklığına adamın önünde limon yiyorsun. Adam delirdikçe daha da yiyorsun. Daha da yiyorsun. Sonra adam bundan hayli muzdarip ve rahatsız olduğu için seni mahkemeye veriyor. Mahkemenin kararı şu:

a) herkes limon yeme özgürlüğüne sahiptir.
b) arkadaşın farelerden hoşlanmıyormuş. o zaman sen de ona fare göster ki, o da sana bir daha limon göstermesin.

Böyle bir manyaklık olabilir mi? İlla birbirimizin kutsalına ana avrat sövmemiz mi lazım? O yüzden adına bizim koyduğumuz, bizim yarattığımız, yasa haline getirdiğimiz, tanrıymış gibi taptığımız hukuk bu işin içinden çıkamıyor. Bu bir insanoğlu sorunu. Bizim sorunumuz yani. Bunun cevabı kağıtların arasında değil.
Cevap şu: sen limon yeme, ben de fare getirmeyeyim. Bu değil cevap. Hem hiç pratik değil, hem karlı değil, hem de karşıdaki kişinin boşluğuna muhtaç. Kaldı ki, karşıdakinin hiç boşluğu yoksa ne olacak?

Sadece o limonun o kişi karşısında yenmemesi gerekiyor. İstediğin yerde ye, ne yiyorsan ye ama o adamın karşısında onu yeme. Bu kişi bu duyarlılığa sahip değilse, bundan anlamıyorsa ve karşıdaki kişinin mutluluğu umurunda değilse, o zaman ne yapılabilir? Çünkü bu inadına toplumsal refahın bozulduğu anlamına gelir. O zaman ne yapılacağıyla ilgili bir sürü cevap var tabii ama şimdi oraya girmeyelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder