Bu Blogda Ara

26 Mayıs 2013 Pazar

"Girls" dizisi ve liberal ayrımcılık

Şimdi bakın, şu olaya açıklık getirelim:

İnsanların soyunmaları (kimlikleri ne olursa olsun) bir sorunun varlığına işarettir. Kimileri çıplaklığın doğallık olduğuna inanıp, gelenekselliğe, toplumsal değerlere karşı olmak adına giyinmeyi reddeder. Kimileri, tam tersine, bedenin alenen ifşa edilmesinin büyük bir ahlaksızlık ve toplumun göreneklerini bozan bir çeşit 'terbiyesizlik' olduğunu düşünür. Bugün çok iyi biliyoruz ki bir nudist ile bir çarşaflı kadın arasında hiçbir fark yoktur. Bu iki kişi de insan bedeni ile olan sorununu halledememiş ve tercihleriyle ayrı uçta bile olsalar aynı noktada buluşmuşlardır.


Buradan çıkan sonuçlardan en mühimi şu: bir görüş ile o görüşün tam zıddı görüş arasında hemen hiçbir zaman bir fark olmadığı ortaya çıkar. Hele Derrida'nın ortaya attığı 'differance' kavramından sonra artık ikilikler devri sona ermiştir. Bu açıdan köktenci bir dindarla, köktenci bir ateistin aynı şeye inandığını söyleyebiliyoruz. Herhangi bir görüş hemen onun karşıt görüşünü doğuruyor ve bu iki görüş aynı noktada birleşiyorlar. Oryantalizm keşfedilince hemen ardından Oksidentalizm diye bir şey var oluyor. Bunca yıl Batılıların bizi haksız yere aşağıladığını fark edince rahatlayıveriyoruz, fakat biz aşağılananlar olarak sürekli aşağılandığımızı ezberleyince farkına varmadan aynı şeyi yaptığımızı fark etmiyoruz. 

Günümüzde bunun en kötü şekillerde ortaya çıkan hali politik doğruculuk manyaklığı. Örneğin filmlerden alışkınız: tüm kızlar çok seksi, tüm erkekler çok yakışıklı. Vücutlarıyla barışık olması gerekenler sadece sıfır beden kişiler olmalıymış gibi yansıtılıyor ve durduk yere kilolular kendilerini depresyonda hissediyorlar. Sonra bu sahte dünyayı yok etmek için liberal dünyanın ajanları harekete geçiyorlar. Örneğin Girls dizisinin baş rolü şişko hatun Lena Dunham onlardan biri. Dunham'ın amacı kilo derdinin olmadığını izleyicisine göstermek ve kendiyle aynı konumda olanlara şu mesajı vermek: "kilolarınızla barışın, kendinizi sevin!" Bu fikre katılıyor muyuz? Elbette evet. Kilolu genç kızlar da istedikleri gibi giyinsin, onlar da tıka basa yemek yesin, selülitlerini gözümüze soksun ve en seksi erkeklerle sevişsin. Bunlara itiraz etmek mümkün mü? Değil herhalde. O halde sorun ne?

Sorun liberalizmin bir hastalık olması. Örneğin artık o kadar duyarlı ve özgürlükçü bir hale geldi ki insanlık, diyelim yıllarca sorun yaşamış zencilere karşı hassas olmamız gerektiği söylendi. Zencileri 'zenci' olarak değil, 'insan' olarak görmeliydik. Sonra bu manyaklığa dönüştü. Zenciler kendilerinin hoşlarına gitmediği bir şey olduğu anda 'ırkçılık yapıyorlar bize' demeye başladılar. Örneğin 21 Jump Street diye bir komedi filmi var. Muazzam bir sahnesi var bununla ilgili: öğrenci kılığıan girmiş bizim polislerden biri, okulun ilk günü öğrencilerle sorun yaşayıp içlerinden birine yumruk atıyor. Yere düşen çocuğun ardından da "amına kodumun ibnesi" diyor. Derken çocuk gerçekten de 'ibne' çıkıyor. Vay efendim bir gay'e nasıl gay olduğu için yumruk atarsın? Bizimkisi "bir hata oldu, yumruk attığımda onun gay olduğunu bilmiyordum" diyor. Yanındakinin açıklaması ise en müthişi: "ayrıca gay olduğunu bilseydi bile, sırf gay olduğu için ona vurmaması bizzat ayrımcılığın kendisi olurdu."
dolayısıyla olayı tersinden yapmak da bizzat ırkçılığı besliyor. hatta Zizek'in en sevmediği ırkçılık bu tür bir ırkçılık. Yani karşındaki kişiye 'şişman' olduğu için ayrı muamele yapmak. Lena Dunham'ın yaptığının şu haliyle tam da protesto ettiği şeyden bir farkı yok. Yaptığı şey tam da reddettiği şeyi besliyor. Hemen her bölümde canlandırdığı karakterin yarı çıplak dolaşmasını sırf şişman diye kabul eden ve destekleyenlerin hatası, bizzat bu şişko kıza ayrımcılık yapmalarından kaynaklanıyor. Yukarıdaki kişinin yorumu bu yüzden ayrımcılığın daniskası."Mutlu olmayı sadece zayıf kızlar hak etmiyor" diye şişman bir kız niye sürekli yarı çıplak dolaşsın ki? Lena Dunham'dan çok daha seksi ve güzel olan kızların hiçbirinin dizide yarı çıplak dolaşmaması Dunham'ın kendini yapı söküme uğrattığının en iyi delili. 

Ayrıca insanların midelerinin bulanmasını da ayrımcılık sanmak gibi tuhaf bir aptallık söz konusu. Yağları sarkan bir kızın sevişmesinden midesinin bulanmaması gerektiğini sanan bazı liberal geri zekalılar söz konusu. Bu kişiler diyelim iki erkeğin sevişmesini mide bulandırıcı bulan kişilere de "ayrımcı" damgası vurabiliyorlar. Yani ortaya liberallerin kırmızı çizgilerinin olduğu bir dünya çıkıyor: şişman bir kızla sevişmeyi sevmemek, gay'lerin sevişmesini izleyememek filan bizzat özgürlükçü olunmadığının ve hatta ayrımcı olunduğunun delilleri oluyorlar. Dictator'de Cohen'in esprisini hatırlayın: Beyaz/ çevreci/ liberal kız kendisinin ne kadar liberal olduğunu şöyle açıklıyordu: "O kadar özgürlüklere saygım var ki, şimdiye kadar hep siyah sevgilim oldu."

Bir şey daha var: Kilolu bir kadının hayatını anlatırken "kilolarınla barış, vücudunu sev, olduğun gibi ol, halinden utanma" gibi mesajlar çok güzel mesajlar. Fakat Dunham sadece bunu yapmıyor, adeta tersten-ayrımcılık yaparak kilolu bir kızın seks hayatını ayyuka çıkarıyor. 2. Sezonun 5. Bölümündeki Lena Dunham'ın Patrick Wilson'la yaptığı seksin zihniyetinizi açığa çıkarması açısından önemi büyük. Dobiş bir kızın yakışıklı/ zengin bir doktorla seks yapmasını kimsenin imkansız bulacak hali yok. Fakat burada yapılan şey kilolu kızlara özgüven aşılamaktansa onları umutsuzluğun cehennemine sevk etmektir. Dunham adeta kilolu kızlara yanlış örnek oluyor, hatta onları bizzat yalandan rencide ediyor. Liberallerin "sadece zayıf ve güzel kızlar mı sevişecek, oh canımıza değsin, çek kız böyle sahneler, çırılçıplak dolaş tüm bölüm de çatlasınlar" benzeri yorumlar da bu yüzden komikleşiyor. Benim ne sorunum olabilir şişman bir kızın sevişmesinden. Bana ne! Bunun arkasında illa ayrımcılık aramak da ayrıca bir hastalık. Halbuki o diziyi izleyen o kilolu kızlar tam tersine kendilerini 'oldukları gibi' hissetmiyorlar. Olmadıkları gibi hissedip mutsuzluğun dibine vuruyorlar. 

Belki biraz şaşırtıcı gelecek ama asıl ayrımcılık yapmayan ve gerçekçi olan tüm o klişe Hoolywood filmleri. Asıl gerçek olan Gossip Girl örneğin. Çünkü yakışıklı erkeklerle seksi kadınlar sevişirler. Bunu kabul etmek ayrımcılık değildir, rasyonalitedir. Ve tam tersine Gossip Girl'ü izleyen obez bir kız daha az acı çeker. Orada kendisini memnun etmek için çekilmiş sahte bir fantezi dünyası kurulmamıştır neticede. Obez kıza yapılacak en büyük hakaret onun Brad Pitt'le evlenebileceğini söylemektir. Obez kıza yapılacak en büyük hakaret onun seksi olduğunu söylemektir. Tam tersine gerçekten şişman bir kızın hayatını anlatmadığı için ve yalan söylediği için Dunham bizzat seksi kızların bacak şovu yaptığı dizilerin aynısını uygulamaktadır. Yaptığının diğerlerinden bir farkı yoktur. Bunun sevgilisinden ayrılmış bir tipin Mila Kunis'le tanışması yalanından bir farkı yoktur.

Asıl hüner cidden şişman bir kızın hayatını anlatmayı başarmaktan geçiyor. Ama kimsede o göt yok tabii. Örneğin Donnie Darko'da, şişman bir kız koridorda Donni'ye çarpıyordu da defteri yere düşüyordu. Biz kızın Donnie'ye aşık olduğunu anlayıp kıza acıyorduk, çünkü Donni'nin o kızla çıkmayacağını biliyorduk. İşte gerçek olan budur. O sahne 'gerçek' olduğu için bu kadar etkili bir sahnedir. Liberaller o şişman kızın Donnie'yle sevişmesini isterler, çünkü bunun bir ayrımclık olduğunu düşünürler. Bu 'dışlanan Ötekiler'i çok sevme hastalığı, onların Polyanna olmalarına ve hayatı yanlış okumalarına neden olur. Gerçekten de ayrımcılıktır bu, iyi insanlar kilolarından dolayı birinin dışlanmasını çok üzücü bulurlar. Ama hayat böyle işlemez. Hayat idealize edilmiş, steril bir şey değildir. Hayat olduğu gibidir ve akıp gider.

Bu anlamda çekilmiş en radikal filmlerden birinin Shrek olduğu söylenebilir. Milletin Dunham'ın yaptığı şeyi yere göğe sığdıramamalarını anlamak mümkün. Oysa tam anlamıyla en demokrat cevabı Shrek veriyor. Dünyalar güzeli Prenses Fiona, gerçek aşkını bulduğunda koca bir yeşil deve dönüşüyor. Shrek'in yaratıcıları Shrek ile Cameron Diaz'ın birlikte olamayacaklarını bilecek kadar akıllı ve gerçekçiler. Çünkü bu gerçek bir çift değil. Dunham'ın yapmaya çalışıp yapamadığını Shrek beş dakikada yapmış oluyor. Filmden çıkarken şişman ve çirkin bir kız çocuğu artık Brad Pitt'le çıkamayacağını, tam tersine çevresinde onun gibi bir erkeğin var olduğunun farkında. Kendine daha gerçekçi bir hedef koyması artık mümkün. Bu filmin finaline liberaller kızmış olmalı, çünkü onların cevabı şuna denk olacaktır: "Dev olmadan önceki Prenses Fiona ile çirkin Shrek'i evlendiremeyecek kadar korkak ve ayrımcılar."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder