Sansür Türk Dil Kurumu’nda şöyle açıklanmış: her türlü yayının önceden denetlenme işi, sıkı denetim. Burada önemli olan kelime denetleme değil, “önceden”… Bir şeyi size ulaştırıyorlar, diyelim bir mektup getiriyorlar, ama o mektup size gelmeden önce başkası tarafından denetlenmiş. Mektup, size geldikten sonra da denetlenebilir, ama bu denetleme işinin kendi içinde mantığını öldürür. Demek ki denetlemenin anlamlı olabilmesi için, denetlenecek olan şeyin, sahibine/ alıcısına ulaşmadan önce denetlenmesi gerekiyor. Aksi takdirde, okunulmaması gereken şeyleri alıcı okuyabilir. Okunulmaması gereken şeylerden anlaşılması gereken de denetleme işini yapanların bu işi sizin iyiliğiniz için yapıyor oluşudur. Sansürü koyanlar kısaca şu mesajı vermiş olurlar: “sizi, sizden daha çok önemsiyoruz.”
Buradaki mesele buna kimin nasıl karar verdiğinden öte (bu bambaşka bir konu) paradoksal olarak kişilerin hiç görmedikleri bir şeyden kötü etkilenebileceklerini iddia etmekte yatar. Eğer aşırı şiddet içeren seks sahneleri olan bir filmin bu sahneleri sansürlenirse, kendisine sansürlü gelen filmi izleyen izleyici, bunun kendi dünyasındaki karşılığını asla test edemeyeceği için o sahnenin kendi dünyasındaki karşılığını merak eder. Yani filmin izlenmesi zor sahnesi kişiden kişiye değişecek, her bir kişinin kendi içindeki sansür anlayışı değişik olacağından, herkesin izleyebilme anlayışı da birbirinden farklı olacaktır. Sansür kendi içinde çelişkili olmaktan kurtulamaz, çünkü kişi sahneyi kendi dünyasında sansürleyip sansürleyemeyeceğini anlayabilmek için illa ki filmi görmek mecburiyetindedir. Hiç göremediği, izleyemediği bir sahneyi sansürleme şansı da yoktur. O sahneyi sansürleyebilmesi için o sahneyi izlediğindeyse zaten o sahneyi izlemiş olacaktır. İşin ilginç yanı, sansürün başkası tarafından sizin adına yapılmasıdır. Eğer siz filmi izlerken kulağından sperm sarkan bir adam gördüğünüzde bundan hoşlanmazsanız filmi zaten doğal olarak izlemezsiniz. Yok, filmi izlerken bunda bir sorun görmezseniz, gayet doğal bir şekilde filmi izlemeye devam edersiniz. İnsanların diri diri gömüldüğü bir filmi izlemek isteyen biriyle izlemek istemeyen biri arasındaki fark kendini belli edecek seviyededir neticede. Buradan ortaya çıkan sonuç, sansürün kendi kendini yapı sökümüne uğratmasıdır. Sansür, bir soruna ilaç bulduğunu sanırken, o ilacın zaten sorunun nedeni olduğunu fark etmez. Sansür, sonsuza kadar kendi ayağına kurşun sıkmak zorundadır. Varken yok olan bir kavramdır.
Çünkü bir şeyin yok edilebilmesi için ilk önce inşa edilmesi gerekir. Temelleri dahi atılmamış bir binayı yok etmek mümkün değildir. Bir şeyi yasaklamaksa kendi içinde onu yasallaştırmak anlamına gelir. Bir şeyin yasaklanması, o şeyin bir adının olması, onun ‘inşa’ edilmesi demektir. Şu cümleye bir bakalım: “bu film aşırı şiddet, pornografik içerik ve müstehcen dil kullanımı sebebiyle yasaklanmıştır.” Bu film yasaklanmıştır cümlesindeki “bu film” artık neyin yasaklandığını bize deşifre etmiştir. Sanki alttan alta filmin adı verilerek adeta filmin izlenilmesi gerektiği mesajı verilmektedir. Şöyle bir örnek verelim: Mavi Sakal, şatodan ayrılmadan önce karısına “her kapıyı açabilirsin ama ‘şu’ kapıyı açamazsın” der. Diyelim şatonun yüz kapısı içerisinde illa bir kapıyı özellikle işaret edip “o kapının ardında ne olduğunu sakın merak etme” demek açıkça yasağın çiğnenmesi için verilen bir vaaz gibidir. Hiçbir şeyden haberleri olmayan ve evin bahçesinde oynayan çocuklara “çocuklar sakın 9. Kanalı açmayın” diyen bir anne hayal eder misiniz? Çocuklara sunulan bu güzel yasak, gizliden gizliye çocukların porno izlemesini isteyen bir annenin bastırılmış hislerinin bir işareti anlamına gelir. Sanki anne, bir gün porno izleyeceklerini kesin bildiği çocuklarının bunu kendisinden habersiz yapmalarından korktuğu için, ‘yasak koyma’ oyununa baş burarak, çocuklarının bu yasağı –kendi gözleri önünde- delmesini ister gibidir (aklınıza Adem-Havva ve Tanrı mı geldi). Yasaklar listesi çoğu zaman masum çocukların gözlerinin açılmasını sağlayan manifestolara dönüşürler. İçki içmek, esrar kullanmak ve sevişmek yasaktır/ günahtır. Günah olan, yasak olan şey nedir peki? Çocuğunu yanına çağırıp “bak yavrum, sakın LSD kullanma” diyen bir baba hayal edin. Çocuk artık LSD’nin farkına varmıştır ve ertesi gün bunun ne olduğunu çoktan araştırmaya başlamıştır bile. Koyulan sansür, bir ‘şeye’ konulduğundan, o şeye daha fazla dikkat çekilmesine neden olur. Kırmızı noktalı erotik filmleri düşünelim. Cinsellikten tamamen uzak, latent çağında bir çocuğu hayal edelim. Bu çocuk kırmızı noktalı bir filme denk geldiğinde, hiçbir cinsel çağrışım almasa bile, göğüsler ve vajina üzerindeki kırmızı noktaların “önemli” şeyler olduğunu anlayacaktır. Yetişkin birisi, zaten buna hazır olarak filmi izlediği için ve cinselliği elbette çoktan keşfettiği için, o kırmızı noktaların mantığı hazzı arttırmaktan başka işe yaramayacaktır. Sansürün mantığı o kadar bayağı ve aptalcadır ki, açıkçası kendi mantığının nerdeyse tam tersi bir duruma hizmet etmekten öte anlam taşımaz. Sigara içilirken sigara üzerine konulan buğuyu veya çiçek görüntüsünü ele alalım. Filmde yüzlerce kez sigara gören çocuğun sigaraya koşullanacağı ve sigara içmeye özeneceği çok büyük oranda doğrudur. Sansür, bunu engellemek için, filmde sigaranın göründüğü her anda sigaranın görüntüsünü engelleyecek şekilde koyulur. 10 yaşındaki oğlunuzla bu filmi izlerken, sigara içmekte olan adamın parmakları arasında sansür niyetine yeşil bir çiçek göründüğünde oğlunuz ne olduğunu merak edecek ve ilgisini bu yeşil çiçeğe toplayacaktır. Neden ikide bir o çiçeğin belirdiğini merak edecek ve bunu öğrenmek isteyecektir. Bu, paradoksal olarak sigaraya olan merakını arttıracaktır. Çünkü hiçbir şey bilmeyen bir çocuk için, durup dururken filmin ortasında anlamsızca beliren çiçek, adeta sigaraya odaklanması için bilinçlice kurulmuş bir plan gibi durmaktadır. Gerçekten akıllıca bir sansür uygulanacaksa sansür koymak istenen şeyi örtmekten daha aptalca bir şey bulmak gerçekten zordur. Çocuklara, insanlara, tüm dünyaya bir şeyi yasaklıyorsak eğer, yasakladığımız şeyi niye söyleyelim ki? Gerçekten bir şeyin yasaklanması gerekirse, bunun en mantıklı yöntemi, yasaklanacak olan şeyin adı dahi konmadan asla yasaklanmamasıdır. Çocuğunuzun bir şeyleri inşa etmesine (keşfetmesine) kadar yasak koymamak koyulan en büyük yasak olacaktır, çünkü bir şeyin yasal olmasıyla yasak olması aynı anlama gelmektedir. Her ikisi de yasal veya yasak olan şeyin “ne” olduğunu söyleyerek bizi oraya yönlendirirler. Ya hemen yanı başımızdaki bir şey de yasaksa ve biz bundan habersizsek? Ne paranoyaklık değil mi?
Şimdi asıl soruya gelebiliriz. Sansür bu kadar saçma ve gereksiz bir şeyse ve bir şeye yasak konulduğunda bu doğal olarak ona daha fazla dikkat çekmekten başka anlam taşımıyorsa neden sansür var? Bunu kuran “sistem” bunun farkında olamayacak kadar aptal mı? Sigaraya çiçek koymak, göğüslere kırmızı nokta koymak, “bu film aşırı pornografiden yasaklandı” demek, “şu kapıyı açma” demek; aslında hep bize aynı mesajı veriyor: sansür diye bir şey yok! Olamaz olduğundan değil, istesek olabilir; ama sansür koyanlar bile içten içe bizim tüm bu yasaklı şeyleri bilinçaltlarından keşfetmemizi istiyorlar. Böylece yine aynı kapıya çıkıyoruz: sansür, sıkıcı gerçeklikten fantezi dünyasına kaçmak için uydurduğumuz ‘temiz kalıyormuş gibi yapma’ oyunu! Toplum içerisinde, gece uyurken kendimizi mutlu etmemizi sağlayan basit bir sahtelik hissi… Aslında hepimiz bal gibi her şeyin farkındayız ama yarattığımız gelenekler öylesine sıkıcı ki, illa çocuklar gibi oyuna başvurmadan edemiyoruz. Yukarıdaki “sakın 9. Kanalı açmayın” diyen anneyi düşünün. Onları oturtup kendi elleriyle –zaten bir gün öğrenecekler diye- onlara porno kanalını açması hiç de mantıklı bir davranış olmaz değil mi? Oysa gerçeklik dediğimiz şey bu işte! Porno kanalı hemen orada ve çocuklar her an o kanalı açabilirler. Hem bu gerçeklikten kaçıp hem de yasal yollarla ahlaklı kalabilmenin en güzel yolu yasak koymaktan geçiyor. Emin olun Musa’nın 10 emri çok basitçe “yasaklar” anlamına gelmiyordu. Emirlerden birkaçını anımsayın: başka Tanrı’ya inanma, anne babana hürmet et, öldürme, zina yapma, çalma, komşunu sev… Musa, gerçekten insanların bunları yapmasını isteseydi şüphesiz hiç emir koymazdı. Bugün bu emirlere ne kadar uyduğumuza bir bakın. Oysa Musa yasakların adını koyarak dikkati en önemli 10 şeye çekmeyi istedi. Neden bir peygamber insanlığa “öldürme” diye emir verir ki? Neden birisi durduk yere birini öldürsün? Tıpkı sansürün alttan alta bazı şeyleri yasaklıyormuş gibi yapıp aslında bizlere yol göstermesi gibi Musa da aynı tekniği uyguladı. Düşünsenize, on tane daha yasak varmış ama Musa söylememiş. İşte gerçek yasak budur. Size 10 tane yasak koyuyorum ama bu yasakların ne olduğunu asla söylemeyeceğim! Bilmediğimiz bir yasağı işleyemeyiz çünkü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder