Bu Blogda Ara

2 Eylül 2011 Cuma

ateizm üzerine...


Çoğu zaman, insanların bilinçli bir şekilde başkalarını sosyal anlamda gözlemleyip kendisiyle özdeşleştirdiğini veya uzun uzun düşünerek belli bir amaca varabildiğini düşünüyoruz. Örneğin, bir bara gidip arkadaşlarımızla buluşuruz. Orada yeni insanlarla tanışırız. Bu insanların kim olduğunu öğrenmeyi deneriz. Birinin, yüksek lisans yaptığını, dil bildiğini, piyano çaldığını, ateist olduğunu ve CHP’ye oy verdiğini öğreniriz. Başka biri bölüm birincisi olarak mezun olmuş, sosyalist, pozitivist biridir. Bir diğeri tanrı'ya inanmakta, öbür tarafı önemsemekte fakat sadece cumaları namaz kılmaktadır vb. Bu insanları 'bilinçli' addederiz. En azından ateist-laik-solcular, kendilerini hayli bilinçli, diğerlerini -özellikle dindarları- bilinçsiz görürler. Hayattaki gerçekleri görenler onlardır, dindarlar ise safsatalara inanmaya devam eden kişilerdir sadece.


Oysa bir 'yapı' meselesinden öte bir şey değildir bu. Üzerine kafa patlatacak kadar çok düşündüğümüz şeylerin hiçbiri 'bilinçli' meseleler değildir. Hepsi, yaratılmış bir yapı parçasının içindedirler o kadar. Türban meselesi örneğin, bir ideoloji sorunu değildir. Bu bir ergenlik nevrozudur... Bir insanın ahtapot yememesinin nedeni solcu-sağcı olmasıyla bağlantılı değildir. Bir kültürel sorundur bu. Biz, birçok politik sorunu 'akıl'la açıklamaya çalıştıkça daha da saçmalıyoruz. Oysa hemen hiçbir şeyin akılla ilgisi yoktur. Bunu, ateizm çerçevesinde bir düşünelim şimdi:

İzmir’de tanıdığım herkes nerdeyse ateistti. Fakat sohbetlerde bu ateizm biraz spontane açıklanıyordu. Sanki kimse neden ateist olduğunu açıklayamıyordu. Hani gider sorarsınız, "neden yağmur yağıyor?" diye, kişi biraz düşünüp "yağıyor işte" der. İşte böyleydi ateistlerin cümleleri. Bu konu beni çok düşündürmeye başlamıştı, çünkü onların bu huyu bana birilerini anımsatıyordu: evet, dindarları. Tıpkı dindarlar gibi davranıyorlardı. Bir dindar tanrı'nın var olmamasını anlayamaz. Korkar bu cümleden. Düşünmez. Ateistler de, tanrı'nın var olmamasını aynen böyle savunuyorlardı. Onlara da tanrının var olması tüyler ürpertici geliyordu. Komik, anlamsız buluyorlardı bu fikri.

Böylece şunu anladım: ateizm bir modaydı. Bir trend'ten başka bir şey değildi. Yani, klana üye olmak demekti. Namaz kılan, alkol kullanmayan bir kız arkadaşımız vardı. Birinci sınıfta, bara gittiğimizde bu kız biz bira içerken portakal suyu içiyordu. Sadece bir ay sonra namazı, orucu, her şeyi bir kenara bıraktı ve alkol kullanmaya başladı. Sordum, bana artık ateist olduğunu söyledi. Şaşırdığımı hatırlıyorum, çünkü ne dindarlık ötekiydi, ne ateistlik bu. Özellikle gençler klana üye olmak için çırpınan kişiler. Klanın girişinde size klana üye olmak için bazı şartlar söylüyorlar. Klan, yüksek edebiyat metinlerindeki gibi çok bilge anlaşmalar yapmaktan yoksun artık. Klana üye olmak için ruhunu filan vermene gerek yok. Veya eskisi gibi ilk önce din değiştirmene gerek yok (çağın değiştiğinin en iyi örneği. Eskiden hayat 'tarihsel'di. Eleştiri makro anlamda yapılıyordu. Modern çağda tarih fragmanlara bölündü ve stil mikroya indirgendi. Eskiden çok makro cümlelerle anlaşma yapardın, şimdi en mikro anlaşmalar çağı: 'saçın sarıysa bize katılabilirsin'.). Bu kız, tanrıyla arasında bir sorun olduğu için ateist olmadı, barda portakal suyu içmekten sıkıldığı için ateist oldu. Bu kızla yaptığınız sohbetlerin hiçbirinden 'ideolojik', 'rasyonel' bir bakış açısı elde edemezsiniz. Bu ay kırmızının moda olmasının rasyonel bir açıklaması olabilir mi?

Dolayısıyla ateistler, özellikle ergen-nevrozlu ateistler, sadece bilgisayar çağı geliştiği ve portakal suyu içmek istemedikleri için ateist olmuşlar. Bir kez olsun tanrı hakkında düşündüklerini sanmıyorum. Üstelik şöyle bir sorun da var. Sonuçta ateizm de sadece bir inançtan başka bir şey değil. Ateist olduğunu söyleyen bir arkadaşım ateist olmasının nedeninin aklını kullanmak olduğunu söylemişti. “Aklını kullanabilen herkes tanrının olmadığını bilir." Peki nasıl biliyorsun? Ateizmin tanımı nedir: tanrının var olduğuna olan inancın inkârı, yani: tanrının/tanrıların var olduğuna inanmamak... Tanrının var olmadığını bilmek değil. Nihayetinde ateizm de hepi topu bir inanç. Akılla - o çok övünülen akılla- varılan yer sadece bir inanç mı? Elbette inancı aşağılamıyorum, benim kızdığım nokta akılı inançtan üstün görenlerin dönüp dolaşıp yine inançta mola vermeleri. Madem rasyonel bir pozitivistsin, o zaman ateist olman aklın kendisine terstir. Ateizm aklın neredeyse tüm alanına dinamit koymaktır. Çünkü bir şeyin var olup olmadığına inanıp inanmamak arasında pek de bir fark yoktur, ama inanıp bilmek arasında çok fark vardır. Şirinler'in (smurfs) var olup olmadığına inanıp-inanmamak ne kadar anlamlıysa, tanrının var olup-olmadığına inanıp inanmamak da o kadar anlamlıdır. Oysa rasyonel olmakla övünen ateistler, rasyonelliği sırf bir 'taraf' tutmak adına ayaklar altına alıyorlar.

Tanrının var olup olmadığı konusunda akılla karar verilecek iki mevzu var. Birincisi agnostik olmak… İşte bu inançtan ayrı, tamamen akılla verilen bir karardır, çünkü varlığı yokluğu sadece inanç meselesine havale edilecek bir konu en fazla 'bilinemez', 'kavranamaz', 'tartışılamaz'. Tanrının var olduğuna inanmak, var olmadığına inanmak kadar değerlidir. Bu, akıllı bir tutum değil, taraflı-yanlı bir tutumdur. “Aklım bunun bilinemezliğini bana söylemesine rağmen içimden bir ses tanrının olmadığını söylüyor” diyebilirsiniz. Ama sonuçta bu da akıl değil inançtır. Yani, rasyonel olduklarını savunan kişileri test etmenin en iyi yolu onlara ateist veya dindar olup olmadıklarını sormaktır. Agnostik değilse, o kişi aklını değil, duygularını kullanıyordur.

Aklın bu konuda varacağı ikinci karar Pascal'ın kararıdır. Akıl düşünür: tanrı ya var, ya da yok. Bunu -şimdilik- bilme şansım yok. Bu anlamda agnostik'im. Fakat ya bunu bilme şansım olursa? Ve, ya yanlış şıkkı seçersem? Ya tanrıyı inkâr edersem ve tanrı öte tarafta beni beklerse? O zaman iki şıktan birini, yani tanrının var olduğunu seçersem, bu AKILLI-rasyonel bir tercihtir, çünkü bardağın boş mu dolu mu tartışmasında hep dolu tarafını garantilemiş olurum. Varsa tanrı beni sever, yoksa zaten yoktur, hepimiz eşitiz.

Pascal'ın bu yorumu, tanrılar, dinler, mezhepler araya girince baya çetrefilleşse de, AKIL denilen şeyin ne olduğunu gayet iyi özetleyen müthiş bir örnek sunuyor. Rasyonelliğinizle övünüyorsanız asla ateist olamazsınız, çünkü ateizm bir inanç meselesidir. Yok, "ne olmuş inançsa, inanç diye ateizmi çöpe mi atalım" diyorsanız, o zaman bir inancın diğerinden daha yüksek mertebede bir inanç olmadığını yine AKLINIZLA biliyor olmalısınız. Bir gün uzaylıların dünyayı istila edeceğine olan inançla, tanrının olmadığı inancı arasında hiçbir fark yoktur (rasyonel açıdan). Dolayısıyla devrimin bir gün olacağına duyulan inançla, İsa’nın bir gün geleceğine duyulan inanç da aynı değerdedir. Hal böyle olunca, "ama İsa asla gelmeyecek, o var bile olmadı, o bir masal sadece" diye cevap verirseniz, size MANTIK ve RASYONELLİK hakkında hiçbir şey bilmediğinizi rahatlıkla söyleyebilirim. Böyle olunca da o çok sevip taptığınız AKIL'ın sizi çılgına çevirebileceğini de garanti edebilirim. Tabii, aklınızı gerçekten kullanabiliyorsanız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder