Politika, sinema, popüler kültür vb. konular hakkındaki fikirlerimin bulunduğu bir blog sitesidir.
Bu Blogda Ara
2 Eylül 2011 Cuma
Entelektüellik ve gizil halk düşmanlığı
Etyen Mahçupyan; “Cemaatin Afyonu” yazısında (Taraf: 16.12.2009) popülizmin sadece siyasi alanda değil entelektüel alanda da hayli geçerli olduğunu söylüyordu. Ben bunun uzun zamandır en geçerli olduğu alanın ‘popüler kültür eleştirisi’ olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda Mahçupyan’ın cümlelerini şu şekilde dönüşüme uğratıyorum: Bu eleştiri türünde, içinde bulunulan yaşam koşullarının neden olduğu apaçık haksızlıkların sırlanmasıyla makalenin ‘alt yapısı’ hazırlanıyor ve üstü de kimsenin itiraz edemeyeceği evrensel doğrularla süsleniyor. Böylece örneğin ‘popüler kültür eleştirisi’nde modası hiç geçmeyecek, ama hiçbir zaman da eleştirel anlamda işlevsel olmayacak ‘steril’ yazılar yazmak mümkün oluyor. Bu yazılar duygusallığı öne çıkartarak ‘güçlü’ oluyorlar... Açıklamaya çalışalım:
Malum, popüler olan hemen her şey belli bir düzeyi, belli bir seviyeyi gösterir bize. Çünkü bir şeyin popüler olabilmesi için belli ölçütlere sahip olması gerekir. O belli ölçütler popülerlikte tek bir şeye göre belirlenir: halk. Halkın sevip sevmemesiyle belirlenen şeyler de bir nevi “sanat” olmaktan çıkıp “meta”ya dönüşürler; çünkü popüler kültürde bir şeyin “önemi” ona verilen destekle (oyla) ölçülür (bu anlamda en çok izlenen film “İvedik” ile en çok oy alan parti arasında bir ilişki vardır). O yüzden filmi hiçbir işe yaramasa da dört milyon kişinin izlediği Recep İvedik’in halka mal olduğunu söylemek ve afişin üzerine “bir halk kahramanı” yazmak son derece tutarlı bir davranıştır. Filminin kötü olduğu söylendiğinde Şahan Gökbakar’ın söylediği: “sanat sinemasına inanmıyorum, benim muhatabım halktır, halk beğeniyorsa sorun yoktur” cümlesi de popüler kültürü müthiş özetleyen bir durumdur. Haliyle popüler kültürden konuşulurken halktan konuşmak da böylece farz olur. Halktan konuşulduğunda da kültürün içinde var olan sanat ve sanatçılar derhal belli bir yaftalamaya tabii tutulurlar. Zaten zurnanın zırt dediği yer de burasıdır.
Halkın beğenisi, üç aşağı beş yukarı eğitim almış ve dünya kültür ve sanat çevresini takip edebilen hemen herkes için belli bir “düzeyi” ifade edecektir ve bu düzeyin bu kişilerin düzeyinin altında olması son derece normal ve sıradan bir durumdur. Siz Metallica dinlerken sizin ‘ilkokul mezunu’ komşunuz (örneğin bu da o aptalca yaftalardan biridir) İbrahim Tatlıses dinler. Siz Prisoner’ı izlerken komşunuz “Unutma Beni”yi izler. Siz Newsweek’in son sayısını okurken komşunuz Posta okur. Bu doğanın kuralıdır. Bunda bir adım ileri gidilirse tartışılacak olan tek konu “ötekinin” ne kadar cahil olduğu olabilir ki bu son derece tehlikeli ve son derece “modernist” bir görüş olacaktır. Oraya gelmeden, durmak gerekir.
Fakat popüler kültür eleştirisinden bizim anladığımız tek şey budur. Kendini ötekinden üstün gören “bilen özne”, çağın bu noktasında deşifre olmuştur ve asıl bu kişilerin “cahil” olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştır (Cumhuriyet projesinin yaratmak istediği ‘Aydınlanma değerlerine sahip Kemalist Özne’nin dünyayı algılamakta ne kadar zorluk çektiği ve çağın ne kadar gerisinde kaldığı bugün ortadadır). İdeolojik olarak deşifre olan “modern özne”, kültürler arası kodlar arasında farkında olmadan kişilik bozukluğundan muzdarip bir hale gelmiştir. Politik anlamda hiçbir şekilde ötekiyle sorun yaşamayan ve ötekinin hakları için savaşan bu kişiler; bilinçaltlarında modernliğin bizlere verdiği o korkunç üstünlük hissinden kaçamıyorlar. Sonuç olarak ortaya popüler kültürü eleştireceğim derken sadece “valla bunların nesini izliyorlar anlayamıyorum” veya, “bu programlar çok izleniyor çünkü halk bu kadar anlıyor” diyen (ve inanın bundan başka hiçbir şey diyemeyen) eleştiriler baş gösteriyor.
Bu insanların Ezel’den, Polat’tan, Bihter’den ne alıp veremediği var hiç düşündünüz mü? Okuyorsunuz, eleştirilerin bini bin para. Hepsi başından kötü diziler. Çünkü eleştiri denilen şey normatif anlamda yapılan bir şey… Mahçupyan’ın solcularımızı eleştirirken başvurduğu popülizm sözcüğü tam da burada devreye giriyor. Fakat buradaki “popülizm” halkın duymak isteyeceği şeyleri değil; halkın zevklerinden bir üst lige sıçramış ‘entelektüeller’ için bir çeşit afyonu temsil ediyor… Kendileri çok bildikleri ve son derece “insancıl” oldukları için, doğal olarak, halkın iyiliğini düşünerek hareket ediyorlar (burada kinaye yok). Bu durumda Ezel’den bahsederken “maço, militarist, erkek-egemen, intikamcı” gibi ahlakçı açıdan son derece “yararlı” eleştirilerde bulunuyorlar. Keza Kurtlar Vadisi de öyle… Bu dizi sadece milliyetçi bir şovenizm demek... Halkımız da bu kadar maço bir diziyi sokakları boşaltarak izliyorsa baya kötü durumdayız. Aşk-ı Memnu’da ne buluyoruz? Türk halkı bastırılmış cinselliğini buradan doyuruyor. Kaynana ve evlilik programları ise bir üst ligdeki entelektüeller için mide bulantısından başka anlamlar içermiyor (eleştiriler belli: son derece ilkel, erkek egemen, anti-feminist, kapitalizmin oyuncağı vb.).
Telesiyej ne yazmış: ÖSS’den 30 bin sıfır çekenin olduğu bir ülkede elbette en çok izlenen film de Recep İvedik olurmuş (Taraf: 30.01.2010). Bu dilin, “halk doğru düzgün bir parti bile seçemiyor” diyen Kemalistlerinkinden ne farkı var? Ahmet Altan yazdı: bir Yeşilçam filmi izlemiş. Film o kadar gerçeklikten yoksun ve o kadar masal gibiymiş ki, bu filmi izleyip sevebilmek için halkın “saf” olması gerekiyormuş; böyle bir halk her şeye inanırmış (Taraf: 30.12.2009). Evet, zaten Kemalistler de onu diyor. “Halk çok saf ve her şeye inanıyor” diyor. Biz, ülke olarak kişilik bölünmesinden muzdaripiz (bkz:Ferhat Kentel’in enfes yazısı: 21.11.2009). Farkında olmadan “hükümran özne”ye boyun eğiyoruz ve hayatı onlarca parçaya ayırdığımız onlarca gözlükle görüyoruz. Bu “hükümran özne” bize ‘dil’le, kültürle, eğitimle geliyor ve biz bunlardan kurtulup bağımsız ve bütün bir özne olarak yaşayamıyoruz. Siyaseten halkı “bidon kafalı” ilan edenlere samimi anlamda kızıyorken, hiç farkında olmadan bir gün İsmail YK’ya alay edercesine gülerken buluyoruz kendimizi. Böylece siyasi alanda elinden kaçabildiğimiz “modern özne” fırsat bulduğu ilk anda bizi yakalayıp içine çekiveriyor…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder