Bu Blogda Ara

1 Eylül 2011 Perşembe

modernler üzerine...

bu aralar en çok karşılaştığım şey şu: modernist insanlar, eğer siz bir basamak daha atlayabilmiş ve post-modernist olabilmişseniz eğer, en az pre-modernist insanlar kadar anormal geliyor size artık (anormal tırnak içinde). işin tuhafı, pre-modernistler "normal" gelirken modernistler acayip sıkıcı ve "anormal" geliyorlar (hayatımda hep savunduğum felsefe: "hırsızın hiç mi suçu yok?", "hayır, hırsız zaten suçlu." "peki kara cahil/gerici/cinci hoca'nın hiç mi suçu yok?" "hayır, o zaten cahil."). sorun kim mi? elbette cahilliğin ne olduğunu bilen insanlar (cahil olduğunu bilen artık cahil değildir, dikkat!). işte buna biz modernist diyoruz. çünkü onlar gericiliğin ne olduğunu çözmüş insanlar. hayatlarındaki tüm gerici şeyleri defetmişler, aydınlanmışlar, yollarını bulmuşlar; bunları yapmakla da kalmayıp başkalarının hayatlarını da ZORLA aydınlatma derdindeler. tamam mıyız? modernistle cinci hoca arasındaki farkı kaptık mı (gerçi cinci hoca'nın da kendi çerçevesinde aynı amacı var ama biz o kadar felsefe yapmayalım, modernistleri kızdırmayalım şimdi)?

 
örnek vereyim. arkadaşların evinde kalıyoruz kız arkadaşmla. bunlar çift. kumanda bende. gidip evlilik programlarının birini açıp izlemeye başladım. sonra bunlar mırın kırın ettiler. gittim kral tv'yi açtım. izlemeye başladım. sonunda "off ismail, ben de seni 'kaliteli' bir adam sanırdım" gibisinden bir cümle ettiler. o programlardan hepsini aşağıladılar (katılıyorum) ve kaçarcasına başka kanal açmaya başladılar vs. o an tuhaf bir aydınlanma yaşadım. hiç kaçırmadığım "sır kapıları"nı, kral tv kliplerini, meltem tv söylevlerini, çay tv müziklerini, magazin programlarını anımsadım! arkadaşların tepkisi bana fazla ağır geldi ve onların derhal modernist olduklarını anladım. kral tv izlenmezdi çünkü kalitesizlikten yıkılıyordu, bir nevi o evde kral tv izlemek günahtı, aşağılık bir şeydi. resmen öyle hissediliyordu. bana bunun için tiksinerek bakıyorlardı (çılgınlar gibi aydınlanan bir adamın türbeye giden yaşlı teyzeye bakması gibi yani).
 
anladım ki, üniversite gençliği ciddi ciddi sözlük anlamı olarak "gerici" denilen kişilerden değillerdi. evet, büyük bir çoğunluğu bunu aşmıştı. ortaçağda yaşamadıklarına garanti verebilirim. onlara, çok emin şekilde söylüyorum, yine kendi anlamında dogmatik diyemezsiniz. çünkü hemen hepsi "öküzün boynuzlarında dünya modu"nu geride bıraktılar. aspirin alıyorlar, bakireliği takmıyorlar, depremi allaha bağlamıyorlar, dinin uydurma bir şey olduğunu anladılar, kaliteli müziği biliyorlar vb. yüz yıl öncekinden farklı yerlerdeler. bunda hemfikiriz. ama işte, tarih tam avuçladığımız anda parmaklarımızın arasından kayıp gidiyor!
 
şimdi etrafımız gericilerle değil, modernistlerle dolu. çılgınlar gibi fundamentalist modernistler hem de.  
şimdi mesela en etelektüel denilen gruplarda -okulda- aynı sorun var. nedense entelektüel gruplar hep en feci modernistlerden oluşuyor. bu durumda, elbette gözümde en çok düşenler en çok aydınlanmış kişiler olmuş oluyor. ve bakıyorum, sanırım bu en aydınlanmış kişilerin sözcük dağarcığı pek bir dar. hala türban tartışmalarında "bikini örneğini" verebilecek kadar "yobaz"lar! auguste comte bu anlamda resmen başarısız oldu bence. ona göre teolojik, metafizik ve pozitivist bir süreçten geçecektik. yani varacağımız yer pozitivizm olacaktı.
 
bir söz biliyorum, Bacon’ın cümlesi: evreni en iyi özetleyen cümle bu acayip cümle: "çok düşünürseniz dinden çıkarsınız. biraz daha düşünürseniz dindar olursunuz." bu cümleyi ilk 18 yaşında okumuştum ve içimden söyle demiştim: "çok hileli bir söz. ve eminim bir dindar söylemiştir. çünkü dine dönenlerin en çok düşünenler olduğunu varsaymış." şimdi düşünüyorum da, hakikaten inanılmaz bir söz. post-modernist olabilmen için ilk önce dindar olmalısın. sonra dinden çıkmalısın. sonra yine dine geri dönmelisin. comte'nin üçlüsünden ne kadar farklı bir evrim değil mi? bir pozitivist dini yok etmek için tüm hayatını ortaya koyar herhalde (bir zamanlar benim istediğim şey), ama bir post-modernist tam tersini yapar: bu inanılmaz kaynağı kurutmanın deli saçması olduğunu kanıtlamaya uğraşır.
 
dikkatli okurlar post-modernizmin dine dönüş olmadığını elbette anlıyorlar. bugün postmodernizm muhafazakarlıkla suçlanıyor. birinin metnini okumuştum. derrida ve foucault için muhafazakar demişti (habermas’tı sanırım). gülmekten ölmüştüm ama bundan çok da şey öğrenmiş oldum.
 
bunun türkiye örneği de etyen mahçupyan'dır. bu adama türk entelektüelleri (mesela yıldırım türker, fuat keyman) "kıro, pozitivist ve totaliter" demişti. ayrıca kendisine dindar, liberal sağcı da deniyor. bir postmoderni her türlü kaba koymak normal çünkü bu ülkede. kendimden biliyorum. ben mesela kral tv izlediğim için kalitesiz, saklı'yı sevdiğim için entel, sır kapısı'nı izlediğim için (içten içe gizli) dindar, taraf okuduğum için vatan haini, derste hocasına cahil diyen bir çocuğu savunduğum için "gerizekalı" ilan edilebiliyorum. Daha ne olsun?
 
bir modernist olmak istemediği bir şey gibi görününce ortalığı velveleye verip gerçeği söylemeye kalkışır. oysa mahçupyan ne demişti? akp'li görünmek bizim için hiç sorun değil. niye sorun olsun ki? deli miyiz biz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder