Bu Blogda Ara

1 Eylül 2011 Perşembe

filmleri neye göre beğeniyoruz

mesela  neden bir luc besson filmi bir bresson'un filminden daha iyi olamaz? neden bir john waters filmiyle bir harold ramis filmi mukayese edilebilir de  tarkovski ile edilemez? bir izleyici "kuşlar kanatlı uygarlık"ı kubrick'in 2001'ine tercih edebilir mi? sinan çetin'in fellini ve tarkovski eleştirileri neden saçmadan öte değildir? harry sally ile tanışınca filmine gerçek değerini veren nora ephron mudur yoksa rob reiner mı?




sinema tarihinde "thin red line" gerçekten çok önemli bir film, "yumurta"dan daha önemli olduğu da gerçek. ama benim için "sinema kanon"u burada işleyemiyor. "yumurta" "kızgın boğa"dan daha önemli bir film değildir. "ince kırmızı hat"tan da daha önemli bir film değildir. yani: birisi bana "hangi film daha iyi abi?" diye sorsa derhal "kızgın boğa" diye cevap veririm. bu tıpkı şuna benziyor: siz preziosi'yi picasso'dan daha çok seviyor olabilirsiniz, nitekim picasso "kübik" resimlerle ilginizi çekmiyor olabilir.  ama hiçbir şey picasso'nun resim sanatını değiştiren bir efsane olduğunu değiştiremez ve burada sizin öznel ilginiz geçersizdir. 
 
bu açıdan birçok insan birilerini sever veya sevmez. örneğin king "on writing" kitabında şöyle diyor: "eğer bir kitap sadece sevilmişse sorun vardır. ve eğer hiç sevilmemişse de sorun vardır. nihayetinde bir eserin iyi olduğunun en iyi kanıtı herkesin "çok iyi" ve "çok kötü" demesiyle belirlenir." tamam bir açıdan çok da mantıklı gelmiyor, ama king'in belirtmek istediği şeyi biz anlayabiliyoruz: normal olan fellini'nin, bunuel'in, tarkovski'nin, godard'ın, tarantino'nun aynı derecede seveninin ve sevmeyeninin olmasıdır. kimi gidip tarkovski için "şair olmalıymış", kimi de godard için "gazeteci olmalıymış" der. hiç fark etmez, çünkü sinema tarihi kitabını açtığınızda bu insanları görürsün, beğen beğenme, sev sevme.
 
bu konuda türkiye'de uygar şirin'i kendime son derece yakın görüyorum. "jessie james suikasti"ni beğenmiyor. woody allen'in son filmlerini beğenmiyor. david cronenberg'in son filmlerini beğenmiyor. belki hiç önemli değildi ama "şark vaatleri" için seyir defteri'nde yazdığı şey beni belki 7-8 sene sonra neden bu adamı sevdiğimi tekrar hatırlattı: "acaba bu filmin altında cronenberg'in değil de başka birinin imzası olsaydı yine bu filmi şimdi olduğu kadar severler miydi?" bu benim zihin egzersisi olarak sorduğum bir soru aynı zamanda. ve çoğu zaman  cevabım "hayır, sevmezlerdi," oluyor. bu açıdan da insanlar kendi kendilerine test yapabilirler. birisi senin için bir film seçer, gizli yapılır bu iş. yönetmenini görmeden izlemeye başlarsın. böylece hem film için yapılmış yorumları bilmiyor olursun, hem de film için peşin hükümlü olmayı bir kenara bırakırsın. özgür bir dünyada film izlemeye devam edersin. bunu denemek lazım. şaşırtıcı şeyler olabilir.
 
“ince kırmızı hat”  bir kenara, zaman zaman çok bariz bazı filmlerin "sinema canonu" yüzünden beğenildiğine de çok eminim. örneğin woody allen'ın "melinde melinda"sı ne açıdan alırsanız alın kötü bir filmken, bazı eleştirmenlerin nasıl hala bu filmi beğenebildiğine ciddi ciddi şaşırıyorum. bunun amatör ruhla ilgisi var mı bilmiyorum ama işin asıl tarafı objektiflikten başka bir şey değil bana kalırsa. örneğin çok sevdiğim shyamalan'ın son filmini izlerken içim içimi yiyor, filmin kötü olduğu gerçeği onu kabullenmemde zorluk çıkarıyor bana. neticede tüm bu adamalar, tüm bu filmler birer "evladımız" olmuş bizim. bir zemeckis, bir weir, bir tarkovski, bir de palma  bizim anne-babamız olmuş, engin ertan almodovar'ın bir filmini beğenmediği halde "eski günlerin hatrına" iyi yıldız vermişti bir eleştirisinde. tamam tim burton deliler gibi sevdiğim filmlerine aşık olduğum bir adam ama "maymunlar cehennemi" eski günlerin hatrına beğenebileceğim bir film değil. "sudaki kız"da olduğu gibi.
 
sinemada bu tartışma hemen hiç yapılmıyor (sadece zamanında uygar şirin'in peş peşe bu konuyu irdeleyen/taşın altına elini sokan birkaç yazısı yayınlamıştı seneler önce. "herkesin filmi kendine", "filmlerin faydaları" vb). ama edebiyatta yıllardır "canon" tartışmaları alıp başını gitmiştir ve ben bu konuyu edebiyatta da yakından takip ettiğimden belki sinemada daha aşinayım.
 
bir de şu var: her sene yılın en iyi filmleri seçildiğinde kesinlikle genel 10 listeyle eleştirmenlerin 10 listesi birbirini tutmaz. elbette çok büyük oranda aynı filmleri severler. uygar şirin siyad'ın ilk 10'undan sadece 3 filmi uydursa bile kalan 7 film yine de en iyi filmler listesine girer. örneğin "jessi james" ya da "pan'ın labirenti" ilk 10'da olmasa bile ilk 10'da olmayan filmler de neticede diğer eleştirmenlerin listelerinde garanti olur (iyi film dediğin nedir ki? bir elin parmakları. artık 90'larda değiliz). fakat şuna dikkat etmek lazım:  tüm genel kanıya, ortak paydaya, yani "canona" sürekli uyuyor musun? bu önemli bir soru. diyelim bu sene eleştirmenlere katılmadığın bir film var mı? ya da daha genele alalım. yüz yılın en iyi 100 filmi listesi bul bir yerden ve bir göz at. eğer 100 filmin hemen hepsini beğeniyorsan (önemli buluyorsan değil) bir sorun var demektir. edebiyat kanonunda mesela "uğultulu tepeler" ya da "jane eyre" ya da "küçük prens" ya da "tom amca'nın kulübesi" listenin gediklilerinden olmasına rağmen ben bu kitapları ahım şahım sevmiyorum. tamam dostoyesvki inanılmaz bir yazardı ama her kitabı başyapıt değildi. sen marquez'i sadece "yüzyıllık yalnızlık"ın efsanevi yazarı olarak görürsen, birçok kötü öyküsüne de bu perspektiften yanlı olarak pay biçmiş olursun.
 
o zaman da şöyle bir soru ortaya çıkıyor: o zaman böyle olan eleştirmenler yok mu? ben bakıyorum, neticede her eleştirmen genelde iyi filmde anlaşıyor. ama dikkat et, sinema canonuna bu kadar çok hizmet edersen filmleri tartışamazsın bile. eleştirmenler biraraya geldiğinde birbirlerinin açıklarını kolladıklarını düşünürsen (espri anlamında yani) ortalık toz duman olur. uygar godard ve tarantino'yu çok önemli bulmazken, alin taşçıyan da (mesela) spielberg'i önemli bulmaz. bir diğeri jarmusch'u yerin dibine batırırken bir diğeri linklater'i yüceltir. ang lee boştur, gus van sant sahtedir, tarantino retrodur, cronenberg tekrardır vb. sen bu tartışmaların neresinde durursun. Bunlar üzerine düşünmeye devem etmek lazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder