Bu Blogda Ara

2 Eylül 2011 Cuma

caputo- kierkegaard- din


That is because religious people are lovers; they love God, with whom all things are possible. They are hyper-realists, in love with the impossible, and they will not rest until the impossible happens, which is impossible, so they get very little rest. The philosophers, on the other hand, happen to be away that day, staying in a nice hotel, reading unreadable papers on "the other" at each other, which they pass off as their way of serving the wretched of the earth. Then, after proclaiming the death of God, they ject back to their tenured jobs, unless they happen to be on sabbatical leave and spending the year in Paris.


Şu bölüm gerçekten inanılmaz. Burada Kierkegaard’vari bir din açıklaması var ve bu açıklamayla Nietzsche’ye giydirmiş oluyor aslında Caputo. Çünkü örneğin umut etmenin aptalca bir şey olduğunu düşünmüştü Nietzsche. Umut etmek, aslında, aptalların yaptığı bir şeydir. Hayatı müthiş bir mutlak gerçeklikle gören Nietzsche için umut sahtekarlıktan başka bir şey değildi. İnsanların umut ederken nasıl sahtekarca kendilerini kandırdıklarını görüyordu ve kendi içini yokladığında –benim gibi- umut etme tuzağına düşmüyordu. Umut, kendi içinde çelişkiliydi ona göre. Her bir umut, umutsuzluğa atılan bir odun parçasıydı ve insanların kendi mutsuzluklarını nasıl bu kadar basitçe ve aptalca arttırdıklarını bir türlü anlamadı Nietzsche. Halbuki Caputo, zaten tam da “imkansıza” yatkınlığı nedeniyle dini el üstünde tutuyor ve çok “imkan” dahilinde konuştuğu için Nietzsche ve onun gibileri –belki beni- korkaklıkla suçluyor. Caputo, tam da umutsuzluğun aslında korkaklık olduğunu ve kendini kandırma hali olduğunu ortaya atıyor. Nietzsche’ci bir şekilde yıllardır umut etmeye hiçbir değer vermeyen ben bu iddiayla resmen dumura uğramış durumdayım. Çünkü gerçekten umut etmekten kaçmayı “rasyonalite” içinde kaçılan bir çeşit afyon olarak görmek mümkün. Aslında, sadece filozofvari bir şekilde atıp tutup- cümlelerle dans ediyoruz, bir çok şey ortaya atıyoruz ama belki Nietzsche’nin dahi yaptığı, zor olandan kaçmaktı. Nietzsche umut etmeye bok atıp (çünkü “umut” iyi bir şeydi toplum için ve aslında Nietzsche de Derrida’nın “dikotomi” tuzağına düşmekten başka bir şey yapamadı. “umut” iyi bir şeyse, demek ki kötü bir şeydi, tersine çevir, otel odanda takıl) kendini kandırma yolunda yoluna devam etti. O zaman dolaylı yönden Kierkegaard ve aslında şimdi Caputo’nun ne demeye çalıştığıyla bitireyim:

“Impossible” olan, yani hep umut edilebilir olan dindir. Gerçekleşme şansı “mucize” olanı beklemek dindir. Çünkü din-dışı olan dünya sıkıcı ve aptalca. Oysa din zevkli-ironik ve seksapeldir. Dinde heyecan vardır, çünkü “imkansızın” peşinden koşulur, ne olacağı belli değildir, belirsizdir; oysa bilim zaten oyununu “imkan” dahilinde oynar. Daha da beylik bir Kierkegaard din yorumuyla açayım, der ki aslında üstad:

“Yiyorsa umut edin; yiyorsa inanın!”

İşte bu yüzden Kierkegaard dindarlığın dinsizlikten daha mükemmel VE DAHA ZOR olduğunu iddia etti. Çünkü İbrahim’in oğlunu kesecek olmasının nedeni –akıl almaz bir şekilde- sadece inanmasıydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder