Bu Blogda Ara

2 Eylül 2011 Cuma

zeitgeist üzerine...


"Zeitgeist" isimli belgesel film bu yıl üçleniyor sanırım. Ben 2007'deki ilk filmi izledim. Bu filmin benim kulağıma geliş nedeni bir arkadaşım sayesinde oldu. Bu arkadaşım bilime tapan, Ortodoks Marksist ve koyu bir ateist… Bir ara nasıl olur da bu filmi çok beğenip, bu filmin verdiği mesajla aynı fikirde olur, diye düşünmüştüm. Bu bana çok garip de gelse, aslında garip değildi. Çünkü filmin genel mesajı şu: "biz insanları, hepi topu 10 kişi yönetiyor. Bu dünyayı hep onlar yönetti ve yönetmek için de hep bir "araç" kullandılar. En büyük araçlardan biri de dindi. Haydi, şimdi uyanma zamanı. Bir şey yapmalı. vb." Başkaları tarafından yönetilme/ sömürülme ve dinin koca bir yalan olduğu argümanları yukarıda tanımladığım gibi birini büyüler elbette. Fakat burada belli başlı sorunlar var. Bu filmin tezi, maalesef, kendini yapı sökümüne uğratıyor. Örnekler vermeye çalışalım:


Örneğin ilk bölümde din kurumunun neden bir hurafe olduğunu uzun uzun anlatıyor. İsa’nın, Musa’nın hayatlarının; kutsal kitapların filan hepsinin aslında Mısır ve Hint mitolojilerinin sadece bir araklaması olduğu çok iyi anlatılıyor. Hemen hemen tüm hikâyeler, geçmişteki destanlarda, masallarda, yazıtlarda, tabletlerde mevcutlar. Ve benim de inandığım şekilde, bizi kuşatan tüm bu masalların ve efsanelerin kökeninde sadece astroloji yatıyor. Günümüz insanı tanrı'nın olmamasını, dinlerin uydurma olduğunu elindeki müthiş olanaklar sayesinde o kadar rahatlıkla öğrenmiş durumda ki, bunda şüphe edecek hiçbir şey bulamıyor. Tanrı ve din konusunda çok rahatlar yani. Buraya kadar her şey normal, fakat asıl sorun bundan sonra başlıyor. Dinin deşifre edilmesi kendi içinde sadece bir "hurafe" olarak kalıyor. Ya da, dinin kodları öyle rahat deşifre ediliyor ki, burada bir ego patlaması yaşanıyor ve dini bu kadar uğraşlarla deşifre eden bu kişiler, dine inanmaya devam eden bu kişilerden bir farklarının olmasını istiyorlar. Bu da doğal olarak onları daha üstün bir konuma yerleştiriyor. Sadece astrolojik bir öğe olan İsa’ya tapan Hıristiyanları gördüklerinde kafalarını çevirip onları o şekliyle rahat bırakmaktansa, kendilerinin yaptığı keşfin verdiği müthiş hazla, bunu onlara göstermek istiyorlar. Bu gösterme isteği, bir müddet sonra gösterme isteğiyle kalmıyor ve aşağılamaya, kine, nefrete dönüşüyor. Tanrının olmayışıyla ilgili stand-up yapan biri (filmde var) "Christian rock" yapan bir dindardan farksız aslında. Kısacası, daha önce bahsettiğim gibi, bu insanların dinsizliği, karşılarına bir dindarlar güruhu aldıkları için bir (antagonistik) dine dönüşüyor. Neden tanrıyla, dinlerle ve bunların hurafe olmasıyla bu kadar uğraşırsınız ki? Bu, bir insan gelişiminde en fazla ergenlik çağına filan denk gelebilir.

Ayrıca, dinlerin koca bir saçmalık olduğunu iddia ettikten sonra orada durmayı tercih ediyor film. Oysa ilk bölümdeki efsanelerin, mitlerin, masalların sayesinde nasıl bir peygamberler tarihinin yaratıldığını anlatırken kendi kendine, bu kadar ayrıntılı ve enfes bir dünyanın varlığını da kanıtlamış oluyor. Dinin yaratılması, özünde enfes bir tarihsel bilinçaltının ürünü demek. Geçmiş mitoloji ve efsanelerin nasıl günümüze kadar ulaştığını sadece dinlerin saçma olduğu tezine ulaşmak için kullanan bir filmden ne bekliyorsunuz? Bu kadar büyük araştırmalardan sonra nasıl olur da dinin bir saçmalık olduğuna inanırsınız? İnanırsınız, çünkü yola çıkma nedeniniz başından belli. Oysa dini ve dinin yaratılış sürecini bugünü anlamak için kullansanız müthiş bir yere varacaksınız. Filmin en büyük sorunu da bu... Din, nerdeyse dünyadaki tüm kötülüklerin başı gibi lanse ediliyor. Bu daha çok şunu anımsatıyor: dinin deşifre edilmesi o kadar büyük bir keşif ki, aslında devlet güçlerinin kendi içinde halkı sömürdüğünü bu sosla birlikte verelim, diyorlar. Onu bunu keşfetmekte olan bir ergenin her şeyi bir kaba koyup çorba yapmasından farksız bu… Ondan sonra da sisteme karşı koymuş kişilerin resimlerini gösteriyorlar. Ayrıca, insanların evreni anlama çabası kolay bir iş midir? Din, hepi topu evreni anlamlandırma çabasından öte bir şey değildir ve bunu benimseyen kişilere köktenci bir şekilde aptal muamelesi çekmek anlamsızdır, çünkü az sonra göreceğiniz gibi dönüp dolaşıp varacağınız yer yine din olur.

Bu proje de yeni bir din oluşturma projesinden başka bir şeye dönüşmemekte. Filmin üç bölümünde üç argümanı sıralıyorum: 1) din bir uydurmadır. 2) 11 Eylül’ü Amerika, kendi politikalarına bir kulp bulabilmek için kendi yapmıştır (Ortadoğu projesi, petrol, Irak-Afgansitan'a meşru giriş). 3) dünyayı kapitalist güçler yönetmektedir. Bu üçü, asla iki saatlik bir belgesel yapmak için yeterli argümanlar değildir. Bunları yediden yetmişe herkes bilir. Bu uğurda sofistike/entelektüel görünmeye çalışmak, yukarıda söylediğim bir ergenlik bunalımı ve mastürbasyondur. Eğitimi sıfır olan tinerci bir çocuk dahi, sorulsa, parası olanın düdüğü çaldığını ve halkın hep ezildiğini söyleyebilir. Devletlerin kendi çıkarlarını uygulayabilmek için müthiş stratejiler uyguladıklarını bu insanların yeni mi öğrendiklerini sormak gerekir. Bundan daha doğal ne olabilir? Amerika kendi gemisini batırmış, Amerika Pearl Harbor baskınını bizzat teşvik etmiş, Amerika ikiz kulelerini bizzat kendi yok etmiş... Bunların hepsi uydurma-hurafe-yalan bile olsa, metnin mesajını anlamak önemlidir. O mesaj da tüm dünya tarafından bilinmektedir zaten. Bu film, kime ne anlatıyor sormak lazım.

Bunun dışında şöyle bir sorunu daha mevcut: birisi gidip bu filmde anlatılan şeylerin hepsini uydurma kabul etse ve bu filme inananları paranoyak olarak ilan etse, arkadaşım gibiler hemen 'yanlış bilinç'ten ve gerçeği görmeye yüreklerinin yetmediğinden bahsedeceklerdir. Oysa bu durum, kutsal metinlerde şifre bulan insanların durumundan farksızdır. Zeitgeist, şaşılası şekilde, didinip didinip Kuran’da şifre bulan ve buna taparcasına inanan kişilerle aynı kulvarda buluşmaktadır. Çünkü zihniyet aynıdır. Önemli olan zihniyettir. DİN, dindar olup olmamakta ortaya çıkmaz. Din ancak zihniyetle ortaya çıkar. Bugün bu anlamda birçok Hıristiyan-Musevi-Müslüman aslında dindar değilken, birçok Zeitgeist grubu koyu bir dindardır. Üstün güçlere, hurafelere, mitlere inanmayan ve aydınlanan bu kişiler, bir müddet sonra kendilerini paranoyaklığın eşiğinde bulurlar.

Filmin sonunda iddia edilenler kahkaha krizine yol açmaya başlıyor. Örneğin şu an Kanada ve Meksika’yla aslında Amerika sınırları kaldırmış. Bir "kuzey Amerika birliği" kurulmuş ama bu saklanıyormuş. Bir müddet sonra, Avrupa Birliği’nde olduğu gibi sınırsız bir kuzey Amerika birliği oluşacak ve ortak para birimine geçilecekmiş. Tamam, bunları okuyup "ee" diyebilirisiniz. Fakat bunlar Zeitgeist grubuna göre "sonun habercisi" durumlar (görüyorsunuz kıyamet alametleri her yerde aynı). Nedeni de şu: Amerika birliği, Avrupa birliği, Asya birliği ve doğu birliği olarak dünya dört parçaya çoktan ayrılmış durumdaymış. Şimdi, hastalıklı bir beyin nasıl düşünür? 4 rakamı 1'e yakındır. Dünya dört parçaya bölündüğünde 2 parçaya bölünebilir-yani yarıya. Sonra her şey BİR olur. Bundan çıkarılan sonuç, bu kapitalistlerin sonunda BİR devlet yaratma projesidir (bu insanların Avrupa Birliği’ne karşı olma nedenleri buysa İsa’nın gelmesine inanmak sanırım daha mantıklı). Yani, tüm dünyayı yöneten üstün kapitalistlerin nihai amacı tüm dünyaya sahip olmak! Garip mantık değil mi? Buna inanmıyorsanız dahası var:

Belgeselde şu iddia ediliyor: bu güçler, zamanı gelince insanlara çip takacaklarmış. Bir çip sayesinde sizin ne yaptığınızı, her şeyinizi görebilecekler. Ve eğer sizi beğenmiyorlarsa çipinizi kapatacaklar ve siz de durup dururken öleceksiniz. da da da daaaaaa! Biri Hollywood mu dedi? Hani Hollywood bizim beynimizi uyuşturmak için Amerika’nın yarattığı bir lunaparktı? Hani Amerika dünyayı manipüle etmek için filmleri kullanıyordu? Ee, işte sizi çoktan ağına düşürmüş. "Tüm dünyayı yönetmek istiyorum" diye bağıran kötü karakterleri bu insanlar çocukluklarında izleye izleye inanmışlar buna galiba. Çip meselesine hiç girmeyelim. Çiplere inanmayacağız da (çipsiz bilimkurgu haramdır bize) dinlere mi inanacağız?

Dünyayı tek elden, yüzde yüz itaat ve sorgusuz yönetebilme mitinin, bizzat tanrıya inananlara karşı bir argüman olarak ortaya zaman zaman atıldığını söylesem... Tüm dünyaya sahip olan bir tanırının ne bok yemeye insanı yarattığı hep sorgulanmıştır. Kötü adamların tüm dünyayı yönetmek istemesi özünde bir "playing god" mitidir ve Hollywood asla buna izin vermez. Gördüğünüz gibi, Zeitgeist dönüp dolaşıyor ve iki saat boyunca savunduğu şeylerin altında ezilip ölüyor. Bizzat numeroloji manyağı bir dindar, Hollywood’a anlatılan her şeye inanan paranoyak klasik bir Amerikalı (Michael Moore'u izlemelerini tavsiye etmek lazım) ve korkunç patolojik sorunları olan zavallı bir hasta karşılıyor bizi. Bu dinin müritleri ise günden güne çoğalıyor olabilir. Çiplere inanmakla İsa’ya inanmak arasındaki fark düşünüldüğünde bize de tebessüm etmek düşüyor.
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder