Bu Blogda Ara

1 Eylül 2011 Perşembe

bir şeyin bedeli nasıl ölçülür?

almanlar ii. dünya savaşı'nda 6 milyon yahudi'yi katlettiler. yahudilere yapılan işkenceleri okuduğumda anlatılması güç şekilde şaşırıyordum. özellikle doktorlar, joseph mengele ya da heim gibilerin insanlara yaptıkları hakikatten akıl alır gibi değildi. hatta heim 90'lı yaşlarında bulunmuştu. bir ay önce filan oldu bu galiba. hastaların gözlerine mürekkep enjekte ediyor, farklı kan gruplarını farklı insanlara aktarıyor, kafa koleksiyonu filan yapıyordu. şimdi de karadzic yakalandı ve adam temize çıkacağına inandığını söyledi. sırplı askerlerin karşılarına dizdiği bosnalı sivilleri ellerindeki silahlarla taradıkları görüntüler insanın kusmasını sağlayacak kadar dehşet verici değil mi? benim tam bu noktada kafamda bir soru parlıyor: nürnberg mahkemeleri'nde nazi subayları yargılanmıştı, uzun uzun tartışmalar olmuş, aylar süren mahkemeler gerçekleşmişti. ve bu insanların çoğu 10 sene, 20 sene filan almış, üstelik de sağlık sorunları nedeniyle ileriki yıllarda serbest bırakılmıştı. bu noktada aklıma ilk gelen şey şu oluyor: dakikada belki 50'ye yakın insan öldüren bu subaylar yakalandığında bunun bedelini ödemeleri gerekiyordu. yargı öyle diyordu çünkü. peki 6 milyon yahudiyi öldürmenin bedeli nedir? üst üste yığılmış 6 milyon tane insan düşünün. karşınızda duruyorlar. bunu gerçekleştirmiş kişilerin bedeli nasıl verilir? ne yapılır? akla ilk gelen şey şu oluyor: "en yüksek bedel neyse o verilmeli." şimdi dr. heim'ı düşünün. bu adam kafa kesiyor, canlı canlı insanları ameliyat ediyor, organları bir kavanozda saklıyordu. dr. heim'ın elleri kolları bağlı bir insanı anestezi uygulamadan neşteriyle kaburgalarını ikiye ayırdığını hayal edin. tüm o insanların en vahşi şekilde öldürülmesinden sonra heim yakalandığında mahkemeye çıkarılıyor ve yargılama günler-aylar sürüyordu öyle mi? avusturya'daki adam kızına tam 24 yıl tecavüz etti. bir kadına gidip şöyle deyin: "bir senede bir adamın biri gelip sana tecavüz edecek." 24 yıl tecavüze uğrayan bir kız var o ülkede. şimdi de içinizden 24'e kadar sayın. 24 saniye ile 24 yıl arasındaki farkı anlayabilmek için. şimdi bu adam 10 yılla yırtabilirmiş. 24 yıl tecvüze uğramanın bedeli 10 yıl hapisanede çorba içip kıç büyütmek mi yani? bedel bu mu? işte beyinde parlayan o ışık bu. hayatımda idamı hiç savunmadım.  ama 24 yıl tecavüze uğrayan bir kız var. 24 yıl. bana 24 yıl sinema filmi izlememe cezası verseler? evin bodrumunda tam 24 yıl fayanslara bakacağıma “24 yıl film izlemeyeceksin” deseler? bu bile ne kadar kötü değil mi? o kız 24 yıl üç metrelik bir odada yaşamış. tam 24 yıl. belki de hiçbirimiz o kadar da önemsemiyoruzdur. 24 sadece bir rakamdır. gazetede haberi okuyup, "vay be 24 yıl" diyor, sonra da portakal yiyoruzdur. belki de einstein haklıdır. oradaki 24 yıl bizde gazetenin sayfasının çevrilmesi kadardır (yani 2 saniye).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder