dün, gore verbinski'nin filmi "halka"yı bir yerinden yakalayıp izlemeye başladım. zamanında sinemada izlemiştim, sanırım 16 yaşında. beğendiğimi hatırlıyorum. dün, yine beğendim ben bu filmi. fakat, tabii yıllar sonra bambaşka bir şey fark ettim: filmin konusunun hayalet hikayesi olduğunu düşünüyordum. yani, ruhu bir şekilde rahat olmayan ve acı çeken ruhlar dünyayı pek de rahat bırakacak hareketler yapmazlar. bu ruhlar, yine de, ya boş yere öldürülmüş, ne bileyim bok yoluna gitmenin verdiği acıyı bu dünyada seçtiği kişilere görünerek, onun kendi acısını dindirmesini filan isterler. bunun günümüzdeki en iyi örneklerinden biri alıntı his'ti. hayaletlerin neden çocuğa göründüğünü anlıyorduk. zaten paranormal olaylarda dahi, ruhun belli bir amacının olduğu söylenir. ruh acı çekmektedir ve cesedinin yeri belli olursa rahatlayacaktır. yani, kötü bir amacı yoktur hayaletlerin. finalde kötü son beklemek pek de olası değildir.
oysa halka, bildiğin korku dolu bir finalle bitiyor. samara'nın hiç durmayacağı ve öldürmeye devam edeceği söyleniyor. bir de, hayalet hikayesinin bu update edilmiş versiyonunun nasıl bir yenilik getirdiğini düşündüğümüzde ilk aklımıza gelen şey elbette teknoloji... eskiden hayaletler belli bir yerlerde bulunuyor ve sizi o yere sokmuyorlardı. yani, hayaletler bir mekana aittiler. hayaletin sizi korkutabilmesi veya rahatsız edebilmesi için ya sizin bir paratoner görevi görmeniz lazım (altıncı his, paranormal activity) ya da mekanın zaten başından perili olması lazım (tüm "perili ev" öyküleri). oysa şimdi hayalet, teknolojiyle, televizyon yoluyla bulaşıyor, sizi buluyor ve öldürüyor. hayaletlerin sizi rahatsız edebilme yetisi dahi teknolojik evrimden geçmiş durumda. şimdi bir ormanın içinde oturup tüm gün sıkılmasına gerek yok hayaletlerin, telefon yoluyla, internetle, televizyonla her şekilde gelip buluyorlar sizi (cevapsız arama'lar, dabbe'ler; bu yeni janrın türevleri).
haliyle halka'nın asıl mesajı, hayaletler teknolojiyle her an hayatınızı mahvedebilir değil. mesaj şu: aslında samara teknoloji virüsünün kendisi. çocuğun babasının (morgan'ın) lafını hatırlayın, ki verbinski bu lafı iki kez söyletiyor: "insanların trajedisini alıp tüm dünyaya yayıyorsunuz, bir virüs gibi yayıyorsunuz." bu resmen paparazzi, magazin ve video çağı kültürüne bir gönderme. her şey göz önünde, mahrem yok ve herkes her şeye bir saniyede ulaşıyor. cronenberg'in yıllar önceki "videodrome" versiyonu yani. samara da bir nevi semra kaynanayı temsil ediyor. her açtığınızda iğrenç sesi ve korkunç kişiliğiyle odanıza doluyor ve sizi kendine esir ediyor, hatta çocuğu başta olmak üzere öldürmeye başlıyor. bundan kurtulmak mümkün mü? filmin mesajı mümkün olmadığını söylüyor. artık çok geç. samara (belki bir versiyonu okan bayülgen olabilir, adam haftanın üç günü tüm iğrençliğiyle tv'de) her şekilde gelip buluyor sizi, teoman gazeteciyi döverken, erol günaydın sarhoş gezerken filan...
e, hayalet hikayesinden medya eleştirisi yapabilmek fena bir başarı değildir. tebrik etmek lazım (tabii işin kökenini de unutmadan).
oysa halka, bildiğin korku dolu bir finalle bitiyor. samara'nın hiç durmayacağı ve öldürmeye devam edeceği söyleniyor. bir de, hayalet hikayesinin bu update edilmiş versiyonunun nasıl bir yenilik getirdiğini düşündüğümüzde ilk aklımıza gelen şey elbette teknoloji... eskiden hayaletler belli bir yerlerde bulunuyor ve sizi o yere sokmuyorlardı. yani, hayaletler bir mekana aittiler. hayaletin sizi korkutabilmesi veya rahatsız edebilmesi için ya sizin bir paratoner görevi görmeniz lazım (altıncı his, paranormal activity) ya da mekanın zaten başından perili olması lazım (tüm "perili ev" öyküleri). oysa şimdi hayalet, teknolojiyle, televizyon yoluyla bulaşıyor, sizi buluyor ve öldürüyor. hayaletlerin sizi rahatsız edebilme yetisi dahi teknolojik evrimden geçmiş durumda. şimdi bir ormanın içinde oturup tüm gün sıkılmasına gerek yok hayaletlerin, telefon yoluyla, internetle, televizyonla her şekilde gelip buluyorlar sizi (cevapsız arama'lar, dabbe'ler; bu yeni janrın türevleri).
haliyle halka'nın asıl mesajı, hayaletler teknolojiyle her an hayatınızı mahvedebilir değil. mesaj şu: aslında samara teknoloji virüsünün kendisi. çocuğun babasının (morgan'ın) lafını hatırlayın, ki verbinski bu lafı iki kez söyletiyor: "insanların trajedisini alıp tüm dünyaya yayıyorsunuz, bir virüs gibi yayıyorsunuz." bu resmen paparazzi, magazin ve video çağı kültürüne bir gönderme. her şey göz önünde, mahrem yok ve herkes her şeye bir saniyede ulaşıyor. cronenberg'in yıllar önceki "videodrome" versiyonu yani. samara da bir nevi semra kaynanayı temsil ediyor. her açtığınızda iğrenç sesi ve korkunç kişiliğiyle odanıza doluyor ve sizi kendine esir ediyor, hatta çocuğu başta olmak üzere öldürmeye başlıyor. bundan kurtulmak mümkün mü? filmin mesajı mümkün olmadığını söylüyor. artık çok geç. samara (belki bir versiyonu okan bayülgen olabilir, adam haftanın üç günü tüm iğrençliğiyle tv'de) her şekilde gelip buluyor sizi, teoman gazeteciyi döverken, erol günaydın sarhoş gezerken filan...
e, hayalet hikayesinden medya eleştirisi yapabilmek fena bir başarı değildir. tebrik etmek lazım (tabii işin kökenini de unutmadan).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder