Bu Blogda Ara

2 Eylül 2011 Cuma

şükran moral üzerine...

şükran moral (peşinen söyleyelim), insanların tabularına ana avrat düz giden bir sanatçı, orası kesin. fakat eğer, gerçekten eleştirel anlamda zihnimizi ve bakış açımızı ilerletebilirsek; gerçekten bu dünyanın sınırlarına aldanmadan, sembolik düzende erimeden düşünmeyi/sorgulamayı öğrenirsek, kendimizi bu şekilde geliştirebilirsek (ki o zaman zaten adorno, zizek filan oluyoruz) önümüze konan metinleri rahatça okuyabiliyorsak; iddia edeceğim şey, moral'ın eserlerinin vasatın üstünde olmadığıdır. çünkü moral, sadece tabu yıkma peşinde. ve bu dünyada tabu yıkmaktan daha basit bir şey olabilir mi? bu kadar uzun uzun övünecek ne var allah aşkına? peki bizi etkileyen ne? elbette tabuların kendisi. şükran moral'ın kendisi değil. biz aslında ondan değil tabuların kendisinden, tabulardan dolayı etkileniyoruz. bizi etkileyen sanatçı değil, içinde yaşadığımız toplum. text'in kendinden değil context'ten etkileniyoruz. bir örnek olsun diye bir performansını analiz edelim:


"satılık" yazısı alıp, mekanın girişine genelev yazıp, erkeklerin önünde yarı çıplak durduğu performansı... burada "yaratıcı" olan ne var? sadece kadın değil sanat ve sanatçı da tüketim nesnesi oluyormuş da, bilmem ne de... bence moral bunları düşünecek kadar entelektüel bir kadın değil. sohbetinden belli zaten. bir çok konuda bilgisi eksik. hemen "ben sosyolog değilim, ben sanatçıyım" diyip sıyrılıyor işin içinden. onu harekete geçiren cümle şöyle oluşmuyor: "tüketim toplumunu nasıl eleştirsem acaba?" tam tersine o şöyle kuruyor metni: "orospu gibi giyinip erkeklerin gözü önünde dursam fena olmaz aslında!" yani, seyircilerin gözü önünde uzun uzun bir kadınla sevişmek neden "sanat" olsun ki? ama işte biz "vaaay ne kadın be, ne kadar cesur" diyoruz. "vaaay ne kadın, genelevde orospu gibi giyinip poz vermiş o kadar abaza içinde, hayret yahu, ben asla yapamam!" peki ama sanat? eser? yaratıcılık? hiçbiri yok. bizim derdimiz, moral'ın da derdi, tam da bunları konuşmak. kızın klitorisini kes olsun bitsin. bir kadının amını gösterince mi sanat oluyor?

moral sadece türkiye'de çok cesur bir kadın. türkiye'de bunları yapabilecek belki tek kadın. inanılmaz bir özgüven. inanılmaz bir güç... ama kesinlikle sanatçı değil. tekrarlıyorum, o "özgürleşmiş bakış"la eleştirebiliyorsak eserleri, bir kadın amı göstermenin 'en basit sanat oyunu' olduğunu hemen anlarız. bu aptalcadır. öyle olmasaydı kafka'nın samsa'sı birden böcek olarak uyanmazdı. adam şato'ya girmek için çırpınıp bir türlü girememezlik etmez; k. davasının sonunda ölmezdi. çünkü aslında kafka'nın tek anlattığı nüfusa geçmediği ve bir kimliği olmadığı için 50 yıldır yok sayılan muharrem amca'nın hikayesinden başka bir şey değil. tv'de, ağlayarak konuşan bu adam aslında moral'ın mantığına göre sanattır. postmodern mantığa da uyar bu gerçekten. ama bunu hiç dönüşüme uğratmamak yaratıcı sanatın öldüğünü de gösterir bize.

işte bu konuda da yine benim ilgi alanımı çeken o meşhur metin var. şükran moral'a, bir sanat metni olarak bakabilen insan sayısı yok denecek kadar az bence türkiye'de. çünkü her bir eser, eser olur olmaz bir çeşit sembolik düzende öteki'ne dönüşüyor. biz onu hemen kültürel bir gözlükle görmeye başlıyoruz. ortada moral filan kalmıyor, sadece klana girmek ve girmemek ikilemiyle karşı karşıya kalıyoruz. böylece din oluşuyor işte. dindarlar moral'ı lanetlerken ateistler hemen ne kadar çok sevdiğini söylemek zorunda kalıyorlar. çünkü 20 dk. sevişen moral'ı beğenmemek demek aslında "türkiye'de-sevişen-cesur-'solcu'-tabu yıkıcı kadını" beğenmemek anlamına geliyor. "ben beğenmedim" dediğin an sana "hani allah'a inanmıyordun!" diye cevabı yapıştırıveriyorlar. ne alaka? ama öyle. bu çok ilginç bir vaka.

bu açıdan kafamızda derhal moral'ı kimin sevip sevmeyeceğini bilebiliyoruz! örneğin “çağdaş” biri moral'ın müthiş bir hayranı olacaktır. 20 dk.lık seviştiği performansı için de "inanılmaz" yorumu yapacaktır. çünkü bu kişilerin 'antagonist' bellediği dindarlar bu kadını lanetleyecektirler. demek ki çağdaş birinin onlardan olmadığını (o klana ait olmadığını) belirtecek ve bunu kanıtlayacak en önemli göstergelerden biri o "oyun" olacaktır. böylece klanını sağlamlaştırmak isteyenler veya klana girmek isteyenler bu tür fırsatları hiç kaçırmak istemezler. hemen gebere gebere bittiğini söylerler bu tür filmler-oyunlar-performanslar için.



bkz: http://www.fotografya.gen.tr/cnd/index.php?id=525,0,0,1,0,0

4 yorum:

  1. tabiiki bu yazidan bastan asagi estetik intellektuellik kokuyor. Ustat ne yazikki bu ulke seni anlayamiyor. Yazik kabiliyetli genc.Inanilmaz Sukran moral i The Guardian bienalin 10 en iyi sanatcisindan vbiri ilan etmis. Onlar da zatwen estetikten ne anlar.? British muze de isini satrin almis, aman canim onlar estetikten ne anlar. Ismail Yaprak titre ve kendine bak.

    YanıtlaSil
  2. yine şu referans verme huyu... bir film 9 oscar mı aldı, o filmi sevmelisin! bir kitap pulitzer ödülü mü aldı, o yazarı sevmelisin! bir eseri "british museum" satın mı almış, artık o esere bok atamazsın! iyi de ne yapalım? eğer o işten anlayan insanların belirledikleri şeyleri sevmek zorundaysak (adsız arkadaşıma söylüyorum) biraz inceleyip, biraz bakıp; gerçekten çok sevilip senin hiç sevmediğin bir eser bulman neyi iafede edecektir acaba? dünyaca çok sevilip çok beğenilen bunuel'i, dali'yi filan, sırf onlar seviyor diye sevmeli miyiz? şükran moral'ı "gerçekten" anlayan estetik uzmanlara selam olsun, ama bence kendisi bir boka yaramıyor. nokta.

    YanıtlaSil
  3. söyleminde Bunuel kullanarak yukardaki yazında açıkca görülen nefreti kapatamazsın. Aciz bir insanın psikolojisini okudum bu yazıda, kıskançlık.

    YanıtlaSil
  4. iyi o zaman, sevmediğim herkesi kıskanıyorum. peki, sevdiğim insanlar ne olacak? örneğin cem yılmaz'a hayranım. ona bayılıyorum. on seviyorum. onu kıskanıyorum. ama şükran moral'ı sevmiyorum, onun eserlerini de beğenmiyorum. tam tersine, tıpkı cem yılmaz'a yaptığım gibi, durduk yere neden sevmeyeyim şükran moral'ı? yani, gizli gizli kıskanmak, içten içe nefret etmek ne demek? neden illa sevmediğimiz birini kıskanmak zorundayız? ballard'ı, orhan pamuk'u, cronenberg'i, matt stone'u kıskanıyorum ve sandığın gibi şükran moral'dan nefret etmiyorum. onu sadece beğenmiyorum. o kadar.

    YanıtlaSil