"Bir komedi filminin birinci vazifesi güldürmektir. Gerisi laf-ı güzaftır."
cevap veriyorum: bir komedi filminin birinci vazifesi güldürmek değildir. bir korku filminin ilk amacı da korkutmak değildir. amaç, sinemasal bir bütünlük sağlamak, yani ilk iş, derli toplu bir "film" ortaya çıkarmaktır. bu "derli topluluk" durumu filmde yoksa, o filme film denmez. komedi/korku filmi (bir şeyin filmi) hiç denmez.
* "Halkın büyük kısmı onda kendini bulmaktadır, onunla tıpkı Kemal Sunal'ın oynadığı tiplerle olduğu gibi özdeşleşmektedir, oysa biz daha uzaktan, daha "tepeden bakarak" izleriz, falan filan...
Ama, güldürmektedir. Hem de nefes aldırmadan."
Ama, güldürmektedir. Hem de nefes aldırmadan."
cevap veriyorum: asıl bir filmi ilk elden sadece güldürüyor diye savunmak, sinema açısından diyelim, laf-ı güzaftır. neticede güldürdüğü için sevildiği iddia edilen bir film, çok basit bir anlamda başkalarını güldürmeyebilir. ardıç'ın ivedik'i sevmesinin nedeni filmin komik olmasıymış. iyi de, ya aynı espriler başkasına komik gelmiyorsa, şimdi ne yapacağız? onu da biliyor ardıç, gülmediğini söyleyenleri de "yalancılıkla" suçluyor, "alınlarını karışlarım" diyor. bundan daha net faşist olunur mu? başkalarını suçladığı konuma aynen kendi düşüyor ardıç.
* “Buna karşılık, örneğin Cem Yılmaz'ın "Arog" filmi, güldürmemekte, yalnızca birkaç yerinde gülümsetmektedir... Bu nedenle, yalnızca bu nedenle, biri başarılı, öteki başarısızdır.”
Cevap veriyorum: Arog filmi sadece bu nedenden ötürü başarısız bir filmse, o zaman çok net söylüyorum, başarısız bir film –tam da bu nedenle- değildir. Çünkü subjektif bir alanda konuşuyoruz. Birisi oradan kalkıp “yoo, biz acayip güldük, üç kere gittik hatta,” derse ne cevap verilebilir? Malum: “o senin fikrin.” Oysa kalkıp da, “film iyi değildir çünkü çok eski güldürü tekniklerine geri dönüyor, bunu yeni bir şeymiş gibi kullanıyor, üstelik bir zamanlar alay ettiği eleştirileri önemseyip kendini de alay edilecek duruma düşürüyor” gibi bir eleştiri yapılsa, o zaman anlarım. Ama bir filmi “korkutmadı/güldürmedi” diye eleştirmek fazla basit ve kendine dönüşlü bir eleştiri değil mi?
“Şahan Gökbakar böyle bir şey yapmamıştır. Ayna tutmuş, bu toplumda kol gezen "ikiyüzlülüğü" herkesin yüzüne vurmuştur.”
Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, cem yılmaz ne yapmıştır? Şahan bize ayna tutmuşsa cem yılmaz’ın yaptığı nedir? Cem yılmaz bu ülkede yapılmayanı yapmış, bir komedi filminde türk modernitesini yeren (Atatürk’e açık açık eleştiriler yönelten, türban konusunda fikir beyan eden, darbelere alegorik biçimde giydiren, son derece demokratik bir açılımı savunan) bir alt metinle derdini anlatmıştır/anlatmaya çalışmıştır. Arif karakteri, tüm bir altmetin bir tarafa, bizi bize anlatan bir karakter değil de nedir?
“Ama Cem Yılmaz'ın burnu sekiz karış havaya kalktığından ve bir sanatçı için en tehlikeli nokta olan "ben artık erdim, ne yapsam yerler" aşamasına geldiğinden, "bu kez başarılı olamadım" demeyi kendine yedirememiş, filmini beğenmeyenlere şakayla karışık tehditler yağdırmıştır.”
Belki de Cem yılmaz’ın bir anlamda “bozulmasının” nedeni budur. Esasen cem yılmaz’a; Arog’un başka bir filmin kopyası olduğuna, bazı sahnelerin çekilip hazırda bekletildiğine ve hatta fazla para harcandığına dair eleştiriler (denmez bile) gelmiş ve cem yılmaz da (böyle şeylerin sorulabildiği bir ülkede yaşadığı için herhalde) çıldırmıştır. Hele “ben erdim ne yapsam yerler” cümlesi bana göre külliyen manasız bir eleştiridir. Çünkü eren/aşmış adam’ın çekeceği bir film değildir Arog. Tam tersine “oyun”lu, izleyiciden katılım bekleyen, alegorik (altını çizdim) ve sofistike bir filmdir. Cem yılmaz –kendi çapında- çıtayı yükseltmeye çalışmıştır ve “ne yapsam yerler”den çok daha uzakta, “daha iyi nasıl yapabilirim” gibi bir soruyla hareket etmiştir. Bu açıdan, böyle düşünüp bir film çekseydi kesinlikle “recep ivedik” gibi bir film çekerdi, tam da “erdim artık” dediği anda yılmaz’ın çekeceği film “ivedik”tir, bunu da buradan söyleyeyim. Kanaatimce yılmaz’ı içten içe çıldırtan da bu olmuştur.
Bana göre, türkiye’nin bir çeşit hastalığı yüzünden bu filmler biribirinin içine sokulmuş ve bir çeşit kardeş kavgası yaratılmıştır. Oysa ikisi apayrı filmlerdir, eleştirilerini apayrı yerlerden yapan ve güldürüsünü bile apayrı bir teknikle kotaran benzer noktları bile bulunamayacak derecede farklı iki filmdir bunlar. Cem yılmaz’ın “havalı” konuşmasının nedeni, içten içe, ivedik filminin ayan beyan kötü olduğunu adı gibi bilmesindendir. Ki, kendisine katılıyorum. Tüm bir ideolojiden arınık bir yorum yapabilsek (bu açıdan maalesef çok geriden geliyoruz- en son mustafa’nın başına gelenleri düşünün. Film (altını çizdim) üzerine konuşan bir adama dahi rastlayabildiniz mi?) recep ivedik’in kötü bir film olduğunu –ve neden kötü olduğunu- tartışabilirdik. Ama bu ülkede “recep ivedik”i beğenmek/beğenmemek hızla bizi “öz-türk/beyaz türk” yapıyor.
Arog’un örneğin kullandığı mizah tekniği açısından “eski” durması sebebiyle eleştirilmesi (bkz: uygar şirin) bana bir açıdan mantıklı gelse de bir açıdan gelmiyor. Mel brooks ve/veya z.a.z. usulü mizahın eskimiş olması elbette doğru ama bunu bir türk filminde görüyor olmak neticede “devrim” değil midir? Cemal süreya’nın dediği gibi, “neticede her şey çok geç gelmiyor mu türkiye’ye?” geç olsun güç olmasın, sonunda z.a.z. tarzı, oyunlu, filmin film olduğu bilinen bir film kazandı türk sineması. Dünya standardında “özgün olmayabilir, ama Türkiye izleyicisi zamanla/kurguyla/text ile oynayan bir komedi filmine şahit olmuş muydu? Cem yılmaz bunu getirdiyse bu ülkeye fena mı yapmıştır? Tutunamayanlar ile oğuz atay bize ilk post-modern romanımızı hediye ettiğinde, 40 yıl geriden geliyordu. “eskilik” eleştirisini bu yüzden de kabul etmiyorum ve arog’un başarılı bir film olduğunu düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder