Bu Blogda Ara

1 Eylül 2011 Perşembe

din üzerine...


Hani yaş ilerledikçe dinin bir çeşit yapay-kurgu olduğunu anlayan ve bir çırpıda aydınlanan kişiler var ya... Örneğin biz bu insanlara laikler diyelim. "Laik" dediğimiz bu kişilerin ortak özellikleri; dinin skolastik “gericiliğini” geride bırakmış olmanın verdiği iç rahatlamasıyla yaşamaları ve bu rahatlığı zırt pırt hatırlatmaları. Efendim, hani mesela insanlar türbelere koşuyor, namazlar kılıyor, sakallı insanların ellerini öpüyor, bir taşın etrafında dönüp şeytan filan taşlıyorlar ya; hah, işte tüm bunlar onlara komik geliyor, çünkü onlara göre hayat çok net. “Bu insanlar afyonla uyutuluyorlar. Hiç var olmayan bir çeşit güce tapıyorlar” vb. Oysa onlar bunu anlamış, aşmış, reform geçirmiş insanlar... İnsanlar arasında hiyerarşi var. Onlar şeytana inanan birinden daha yukarıdalar çünkü şeytanın var olmadığını biliyorlar.


Bu insanları tanıdıkça ve onların zihniyetini daha iyi anladıkça şunun farkına varmaya başlıyorsunuz: iyi ki din diye bir şey varmış. Dine hayran olan, dinin ne kadar büyük ve güzel bir şey olduğunu asıl gören-bilen ve kanıtlayan kişiler aslında laikler. Çünkü din olmasa bu insanların birilerinden "daha" olabileceği hiç bir mevkileri yok. Örneğin ne bu insanlar? Daha mı zeki? Daha mı başarılı? Daha mı entelektüel? Daha mı güzel? Ne? Bu daha'nın kendi aralarında içinin en net dolduğu alan din oluyor. Ne olursa olsun daha laikler! Din bu insanlara atılan bir can simidi. Din bu insanlar için hayatın anlamı. Hayatlarını dine karşıt olarak belirliyorlar. Bu anlamda dinin var olmasından en çok hoşlanan ve dini en çok seven bu laikler. Bir gün tüm dünyadan dinler olduğu gibi silinse hayattaki anlamları kalmayacak bu insanların. Çünkü kendilerini ancak başkaları üzerinden var edebilen bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Çünkü zaten dinsiz olan birinin dinle ve dindarlarla bu kadar uğraşması garip değil mi? Bir laikin dindarlarla bu kadar kafayı bozmuş olması, kendini hayatta değersiz ve anlamsız gördüğünün kanıtıdır. Bu laiklerin hayatını anlamlandıran tek şey dindir. Gerçekten dinsiz olan birinin zaten o anlamda dinle bir ilişkisi de olmaz. Çünkü zaten dinsiz olan biri bir dindarla gayet iyi geçinip bir dindarla cuma namazına da gidebilir. Cuma namazına gitmeyen kişiler dini tukaka yapan laik-dindarlardır. Dine bu kadar takmalarının ve dindarları bu kadar bağnazca aşağılamalarının nedeni de bilinçaltlarında dinden kaçamadıklarının bir göstergesidir.

Örneğin bu dediklerime birebir uyan bir kız arkadaşım var. Kendisi yüzde yüz ateist/pozitivist bir kişi. Din onun hayatında en fazla bir "aşağılama objesi" olarak var olmakta. Fakat aynı kişi, özel hayatında son derece otoriter-ataerkil-maço bir adamla takılmakta... Ne demek bu? Arkadaşım annesi tarafından yetiştirilmiş ve babası tarafından küçükken terk edilmiş. Kendisi hep bir baba eksikliği yaşamış, kendisinden daha üstün olmadığını hissettiği erkek arkadaşlarını terk etmiş. Onu en çok memnun eden adamın özellikleri yukarıda saydığım gibidir. Bu kız, tüm Türkiye’nin en ateist/dinsiz kızı olabilir; oysa kendisi açık ve net bir dindardır. Freud’un dinin kökeninde bir "baba eksikliği" yattığını savladığını biliyoruz. Din, özgürlük korkusundan doğmuştur. Hep, beraber avlandığın baban bir gün öldüğünde geyik avlamaya tek başına gidecek cesareti bulamayan çocuk kendini koruyacak bir kalkan, bir otorite, bir “şey” aramıştır. Babasız/annesiz yaşayamayan çocuk dinsizliğin korkunç kuyusuna düşer. Aslında din, emir verendir.

Arkadaşım yüzyılların getirip önüne koyduğu "tarihin-soyut-dini"ni bir çırpıda atmıştır. Çünkü bu din işe yaramamaktadır. Bu çağda bir yerlere dönüp namaz kılmak, şimşek çakınca koyun kesip orman sınırına koymak anlamsızdır. Çağ değişmiştir. Din kendiliğinden evrime uğramıştır. Arkadaşımın reddettiği "retro din"dir. Oysa "günümüz dini" parmaklarının arasından gelip bulmuştur yine de onu. Kendisi, eski din'i komik bulurken yeni din'in sıcacık havuzunda usul usul yüzmektedir.
Çünkü din, sizi "kendiniz" olmaktan vazgeçiren her şey olarak var olur.
Din, tuttuğunuz futbol takımınız olur; çevirdiğiniz dil olur; öpüştüğünüz sevgiliniz olur. Tyler Durden, anlatıcının dinden uzaklaşmak için yarattığı ikinci bir kişiliktir örneğin. Matrix'te kırmızı hapı Morpheus'un götüne sokmak isteyen Cypher dindardır. Din; komik, absürt, anlamsız değil; güzel, sıcak, tatlı bir huzurdur. Din işte bu anlamda afyondur.  Tüm hippi kuşağı ve beat'ler, o dönemin en müthiş dinsizleri post-modern çağın ise en dindar kişileridir.

Otoriter/ataerkil Türkiye’nin tüm dindar ve dinsizleri, toptan dindardır bu anlamda. Mahçupyan'ın belirttiği gibi laik kesimin en büyük korkusu özgürlüktür. Buddha, dini; bir dereden sizi karşıya geçiren sal olarak örnekler. Nehri geçtikten sonra salı artık kullanmanız gerekmez. Oysa birçok kişi salı hayatları boyunca sırtlarında taşırlar. Ondan ayrılamazlar. Askerin otoritesinin olmadığı bir Türkiye hayali kuramayan laik kesim, baba eksikliğinin yaratacağı kastrasyon hissini yok edebilecek kadar "büyümüş" değildir. O hala başında birini istemektedir. Birisi ona kızacak, bağıracak, dayak atacaktır ki, rahatlasın.

Bu anlamda popüler kültür eleştirisi yapan çoğu Türkiye aydını da dindardır. Örneğin Okan Bayülgen, sürekli dinin saçmalığını dillerine dolayan laikler gibi, medya arkasında bir anlamda dinini pekiştirmektedir. Bayülgen, bizzat anlamsız derecede absürt-popüler-kitsch görüntüler bulmakta ve bu görüntülerin özellikle o dünyaya ait insanlar için hiçbir anlamı olmadığından rahatlıkla eğlenip kendi egosuna mastürbasyon yapmaktadır. Toplumun büyük bir okumuş-eğitimli-laik kesiminin özellikle Ajdar, Semra kaynana, Banu Alkan, Recep İvedik gibi son derece kitsch kişilere bu kadar aşağılayıcı motiflerle takmış olması, ancak bu kişilerle hayatta kalabildiklerinin bir kanıtı olmaktadır. Aslında Ajdar, laiklerin taptığı bir puttur. Banu Alkan, laiklerin kendilerini ne kadar "üstün/bilgili/çağdaş" (ama aslında dindar) hissettiklerini onlara muştulayan en güzel habercilerden/peygamberlerden biridir (kelimenin gerçek anlamıyla Afrodit’tir aslında Alkan).
Din, mastürbasyon malzemenizdir. Batman’ın joker'idir din. Milliyetçilerin Kürt’ü, Ermeni Diasporası’nın Türkiye cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin de ordusudur.
Özgürlük korkusudur.    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder