Bu Blogda Ara

1 Eylül 2011 Perşembe

iki kadın


iki kız arkadaşımdan ikisi yaklaşık aynı zaman diliminde sevgililerinden ayrıldılar. elbette çocukların sorunları yüzünden, yoksa kızlara kalsa, ayaklarına kapanıp af dileyecekler, düşmeye son derece hazırlar.
 
biri (ona "h" diyelim) 1,5 yıldır çıkıyordu ve gerçek aşkı bulmuştu. diğeri (ona da "b" diyelim) de gerçek aşkı bulmuştu ve 6 aydır çıkıyordu. şimdi aşkları bitti. h'nin sevgilisi başka bir kıza aşık olmuş, b'ninki ise ne zaman bir şey olsa b'nin biriyle seviştiğini düşünen arızalı bir tipti, ama tabii tek neden -asla- bu olamaz.

 
bilindiği üzere, bu tip sorunlar üzerine arızaya geçen ben, en son bilmem kaç ay önce scorsese'nin travis'inde sonuca ulaşmış ve bu konularda oldukça rahatlamıştım. şimdi bu hikayeleri dinlemek biraz da zevk vermeye başladı. örneğin h'nin eski günleri düşünüp sevgilisi için, "ama hani ben en iyisiydim? hani benden başkasını sevmeyecektin? sen ne kadar şerefsiz bir erkeksin?" yollu soruları enfes eğlenceli. çocuk ne yaptıysa şerefsiz olacak? hatta biraz abartıp çaktırmadan, "resimleri yaktın mı?" diye bile sordum. o da yakmış! yırtmamış yani, bildiğin yakmış! bunu duyunca biraz daha eğlendim.
 
b'nin durumu vahim. o intiharı denedi. çevremde ölmeyi isteyip hap içen ne kadar kız var! sonuçta b gece 30 bira içtikten sonra onlarca hap içip ölüme bırakmış kendini ama hernasıla(!) arkadaşları bunu anlayıp hayatını kurtarmışlar b'nin. haliyle b'yi dinlemek de eğlenceli. çünkü gerçekten ölmek istediğini, basit kadınlardan olmadığını filan söyledi (yani, gerçekten ölmek istemeyen "gerçek kadın"mış). neyse.
 
bu iki kızda, tüm bu olanlardan sonra, gördüğüm en tuhaf şeyi yazmam lazım. h, gerçek aşkı bulduğundan herhalde, çocuğun her dediğini kabul etmeye başlamıştı. örneğin kendisi heteredoks dindarken, sevgilisi gibi ateist olmaya karar verdi. “ne kadar mal mışım”, dedi, “tanrı filan yok”. sevgilim bunu bana gösterdi, ikna oldum. peşine tabii, sevgilisi gibi gitti komünist oldu ("komünist oldu" demek, ne demekse?). efendim neyse, bunlar mis gibi, ikiz gibi iki-bir insan/sevgili oldular tabii. şimdi h, sevgilisinden ayrıldı ve aradan iki hafta geçti, bana h'nin yavaş yavaş dine döndüğü haberi gelmeye başladı. şaşırdım mı? ben? tabii ki hayır tanrı aşkına, ama güzel.
 
b ise, sevgili konusunda hep sorunları olan bir kızdır (ne kadar yanlış bir cümle, bugün onlarca kız arkadaşım ayrılık vakti geldiğinde ilk şu cümleyi kuruyorlar: "niye terk edildim? kimse beni sevmiyor. sorunlu bir kızım ben."). 7 bininci erkekten sonra sonunda gerçekten birini bulduğu için ona göre cümle kurmuş demek ki her yerde, şimdi nasıl gün yüzüne çıkacağım diye kara kara düşünüyor. yani mesela "altın günleri"nde şöyle demiştir: "ay evet ya, nilüfer de bir türlü doğru birini bulamadı." bunu dediği kişi de nebahat olsun. şimdi nebahat'ın sevgilisi duruyor ama b'ninki yok. b, nebahat'ın karşısına nasıl çıksın? tüh. o yüzden b, herkese yalan söylüyor "ilişkimiz çok iyi" diye... 
 
bu iki hikayeden çıkardığım en boktan şey de şu: h; sevgilisi varken dinsiz, yokken dindar. varken tanrı'ya ihtiyacı yok, yokken o'nsuz yapamıyor, hemen tövbe ediyor. b; ıssız adam'ı hiç sevmedi. kadının zırlamalarını, çağan'ın anlattığı aşkı filan hiç beğenmedi. sonra ayrıldı ve bana, içtiği gün, dökülürken, bilinçaltından şu cümleyi kaçırdı: "şimdi ıssız adam'ı izlesem o kadar çok severim ki."
 
ben de şunu diyorum: hayat bazıları için ne kadar boş. örneğin bu kızlar, hayatlarının referans noktalarını "bir erkek"ten aldıkları için, o noktadan sonra "düzgün" olacaklarını düşünüyor/hayal ediyorlar. ciddi ciddi, toplumsal bilinçaltı bu, ötesi yalan. adı da, "beyazatlıprens kültü". şimdi soruyorum: h için, tanrı'nın ne önemi-anlamı var? bence h, tanrı'nın olup olmamasıyla hiç uğraşmamış bile. bu saatten sonra da uğraşacak değil. onun için tanrı kavramı buzdolabındaki mayonez demek. kafasındaki şapka demek. bir eşya olmuş tanrı. gerçekten olup olmaması kızın hayatında hiçbir şey değiştirmiyor. o, kendi tanrısını bir oyuncak bebek gibi kullanıyor. onu alıyor, dudaklarına ruj sürüyor, evcilik oynuyor, yiyor içiriyor; yeni bir bebek gelince atıyor çöpe. düşünüyorum da, insanların inançları/ideolojileri tamamıyla bomboş sanırım. örneğin, bir kafede birine rastladın, kız sana "ben komünistim" dedi ve castro'dan konuşmaya başladı. sonra o kız, iki hafta sonra cumhuriyetçi olmuş. çünkü sevgilisinden ayrılmış. ıssız adam, sevgilin olduğunda kötü filmken, olmadığında iyi oluyorsa, o zaman sen neden film izliyorsun? o zaman çağan ırmak niye film çekiyor? çağan senin regl sorunlarıyla mı uğraşsın yani? şunu da söyleyeyim: kızlar elbette bunları dünya'ya söylemiyorlar. örneğin b, artık ıssız adam'ı sevdiğini söylediğinde alacalı bulacalı cümleler kuruyor, diyor ki: o zaman x göndermelerini alamadım, şimdi bir kez daha düşününce anlıyorum ki, film enfes! halbuki arkada olan şey şu: giden bir adam, intihar eden bir kız.
 
daha ironik olayım, öyle bitireyim. bu iki kız felsefe okuyor. örneğin h'nin defteri okunsa hayatta her şeyi çözmüş sanılır. insanlar şöyle, insanlar böyle, kozmik şakalar, tanrısaş bilmemneler... insanın şunu diyesi geliyor. ulan koca hayat = sevgili midir yani? ayrıldığında gidip ağlarsın, depresyona girersin. bir gün, beş ay, beş sene sürer, bir şey diyemem. ama "ulan gitti puşt, artık dindar olabilirim" demek ne demek? kişilik bozukluğu değil mi bu? kişilik bozukluğu da değil, kişilik bütünlüğü sorunu. çünkü, ilginç bir şekilde kızlar çok obur oluyorlar ve her kişiliği yiyecek kadar mide var hepsinde. yiyor yiyor, sonra kusuyorlar. bu kadar basit.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder